Tarihimizden şahsiyetleri tanımaya devam ediyoruz. Bu yazımızda büyük tarihçi ve müfessir Muhammed b. Cerîr et- Taberî yer alıyor. Taberistan topraklarında dünyaya gözlerini açıp, bir rüya ile hayatı şekillenen, ilim sevdasıyla yollara düşen bir alim. Seveni kadar sevmeyeni de var. Baskı ve şiddete maruz kalmış, çareyi evine kapanıp, muazzam eserlerini telif etmede bulmuş. Tarihi bugün hala İslam Tarihi denilince bir otorite. Tefsir, tarih, hadis, fıkıh ve daha nicelerinde varak varak işlemiş ilmi. Sanırım bu kadar ipucu yeterli:) Şimdi gelin tarihin bize armağan ettiği bu değerli alimle tanışalım. Keyifli okumalar…
İçindekiler
Doğumu
Muhammed b. Cerîr et-Taberî hicri 224 veya 225 senesinde Taberistan’ın Âmül kasabasında dünyaya gelmiştir. Doğum tarihiyle alakalı bir yıllık bir ihtilaf söz konusudur. Taberî bu karışıklığın sebebini şu şekilde açıklamıştır; “Benim yaşadığım yörede insanlar önemli olaylara nispetle tarih belirlerdi. Benim doğum yılım da doğduğum sene vuku bulan önemli bir hadiseye dayanarak söylenmekteydi. Ancak zaman içinde bu vakanın gerçekleştiği tarih hakkında ihtilaf çıktı, kimileri 224 senesini zikrederken kimileri 225 yılı olduğunu söylemeye başladı. Bu sebeple ben doğduğum yılı tam olarak bilmiyorum.”
Taberî’nin soy kütüğü kaynaklarda, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr b. Yezid b. Hâlid/Kesîr b. Gâlib şeklinde geçmektedir. Bununla birlikte o kendisine Muhammed b. Cerîr denilmesini istemiş, nesebe çok fazla ehemmiyet vermemiştir. Hiç evlenmeyen Taberî bazı İslam coğrafyalarında yeni doğan bebeklere isimlerinin yanında künye verilmesi adeti üzerine Ebû Cafer olarak künyelenmiştir. Taberî nisbesiyle meşhur olan Muhammed b. Cerîr, Âmül’de doğduğu için Âmülî, hayatının uzun bir dönemini Bağdat’ta geçirdiği için Bağdâdî nisbesiyle de anılmıştır.
İlim Yolculuğunu Başlatan Rüya
Ebû Cafer et-Taberî, özellikle tarih sahasında çağını aşan, çok büyük bir İslam alimidir. Esasında onun ulema kervanına dahil oluşu babasının gördüğü bir rüya sebebiyledir. Bir gün babası rüyasında onu Hz. Peygamber’in kucağında taş atarken görmüştür. Rüya yorumcuları bu rüyayı oğlunun büyük bir ilim adamı olup, Allah’ın dinini savunması şeklinde yorumlamışlardır. Bunun üzerine Taberî’nin babası oğlunun din-i İslam için çalışan büyük bir alim olması yolunda tüm imkanlarını seferber eder. Ona ilmi faaliyetlerini rahat sürdürebilmesi için yüksek gelirli bir de arazi bırakır. Böylelikle bir rüya asırları aşan bir alimi, “Şeyhü’l-Müverrihin’i”, Taberî’yi bizlere armağan eder.
İlim için Çıkılan Yolculuklar
İlk tahsiline memleketi Âmül’de başlayan Taberî henüz yedi yaşında Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmiş, sekiz yaşına geldiğinde halka namaz kıldırmaya, dokuz yaşında ise hadis yazmaya başlamıştır. On iki yaşına kadar Âmül’de çeşitli ders halkalarına katılarak kendisini ilmi yönden geliştirmiştir. On iki yaşına gelince babasının da desteğiyle ilk ilim seyahatini gerçekleştirmiştir. İlim tahsili için ilk olarak Rey topraklarının yolunu tutan Taberî burada, İbn Humeyd er-Râzî’den, hadis ve tefsir, Ebû Mukatil’den, Hanefi fıkhı, Müsennâ b. İbrâhim el-Âmülî’den, hadis ve İsrailiyat öğrendi. Ahmed b. Hammad b. Dûlâbî’den ise İbn İshak’ın “Siretü İbn İshak” olarak meşhur olmuş eseri Kitâbü’l Mübtede’nin Seleme b. Mufaddal yoluyla gelen rivayetinin icazetini aldı.
Rey’den sonra başta Ahmed b. Hanbel olmak üzere çeşitli alimlerden istifade etmek maksadıyla Bağdat’a gitme kararı alan Taberî, henüz yolda iken Ahmed b. Hanbel’in vefat haberini öğrendi. Bağdat’a yaptığı ilk seyahatinde Ebû Ali Hasan b. Muhammed el-Bağdadî ez-Za’ferânî ve Ebû Said Hasan b. Ahmed el-İstahrî’den Şâfiî fıkhı öğrendi. Bağdat seyahatinin ardından Basra’ya yöneldi. Basra’da Muhammed b. Beşşâr el-Bündâr ve İbnü’l Müsennâ gibi muhaddislerden birçok hadis, siyer, Hulefa-i Râşidin dönemi haberleri rivayet etme icazeti aldı. Aynı şekilde Basra’dan sonra Vasıt’ta da pek çok muhaddisten hadis rivayet icazeti aldı.
Vasıt’tan dönemin önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Kufe’ye geçti. İki yıl kadar kaldığı Kufe’de Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ, Hannâd b. Serî et-Teymî ve İsmail b. Musa’dan hadis dersleri aldı. Kufe’de aynı zamanda kıraat, Cahiliye şiiri, Arap dili ve edebiyatı üzerine kendini geliştirdi. Bu seyahatlerin ardından yeniden Bağdat’a gitti. Orada Ya‘kub b. İbrahim ed-Devrâkî’nin el-Müsned’ini yazdı. Zahiri fıkhını mezhebin bizzat kurucusu olan Dâvud b. Ali’den aldı. Mısır’a gitmek için Bağdat’tan ayrılan Taberî, Suriye ve sahil şehirlerine uğradı. Bir süre Beyrut’ta kaldı. Orada Abbas b. Velîd el-Beyrûtî’den Şamlıların kıraati üzerine Kur’an-ı Kerim’i hatmetti.
Mısır’a doğru yola çıkan Taberî, bir süre Fustat’ta ikamet etmiş, burada da İsmâil b. Yahyâ el-Müzenî, Ebû Abdullah b. Abdilhakem gibi ünlü Şafiî alimlerden Şafiî fıkhı, Yunus b. Abdi’l- A’lâ es-Sadefî’den de Maliki fıkhı dersleri almıştır. Fustat’ta Arap dili ve edebiyatına, Arap şiirine dair önemli ilmi sohbetlerde bulunan Taberî, Şam’a da uğradı, Şam’da hadis ve kıraat derslerine katılıp, tekrar Fustat’a döndü. Uzun ilim seyahatinden sonra Mısır’da memleketi Âmül’ü özleyen Taberî, Fustat’tan sonra Taberistan’a geri döndü. Bir süre memleketinde hasret giderdikten sonra yeniden İslam dünyasının başkenti Bağdat’a doğru yola çıktı.
Ömrünün çoğunluğunu Bağdat’ta geçiren Taberî, pek çok muhaddisin yaşadığı Kantaretülberedân mahallesine yerleşti. 290 senesinde altmış beş yaşlarından iken tekrar memleketini özleyip, bir süreliğine Âmül’e gitmesi dışında Bağdat’tan ayrılmadı. Bağdat’ta Kantaretülberedân mahallesinde ikamet eden Muhammed b. Cerîr, 290/904 senesinde “Camiü’l-Beyan” adlı tefsirini kaleme aldıktan sonra, şehrin batı tarafındaki Şemmasiye mahallesine taşındı. Bağdat’ta yaşadığı müddet boyunca ilimle iştigal etti, pek çok telif kaleme aldı. Teliflerinin bir kısmı günümüze kadar gelmeyi başarmışken, bazıları zaman içerisinde kayboldu.
İmamü’l Müfessirin
Henüz çocuk yaşta ilim yolculuğuna başlayan Taberî bütün ömrünü ilme vakfetmiş, bilhassa İslami ilimlerde temayüz etmiştir. Onun haklı bir şöhrete sahip olduğu alanlardan biri de tefsirdir. 270 senesinde telif etmeye başladığı “Câmi‘u’l beyân ‘an te’vilü’l âyil-Kur’ân” isimli tefsiri “İmamü’l Müfessirin” olarak anılmasını sağlamıştır. Şafiî fakihlerinden Ebû Hâmid el-İsferâyînî bu tefsir hakkında “Bir kimse Muhammed b. Cerîr’in tefsirini elde etmek için Çin’e bile gitse bu kesinlikle çok olmaz.” diyerek Taberî’nin tefsir hususundaki büyüklüğünü ortaya koymuştur. Kendisini rivayetleri aktarmada bir aracı olarak gören Taberî’nin tefsiri rivayet açısından son derece geniş bir muhtevaya sahiptir.
O tefsirinde Hz. Peygamber’den, sahabe ve tabiinden gelen haberleri nakletmiştir. Bununla birlikte onun tefsirini salt rivayet tefsiri[1] kategorisinde görmek doğru olmaz. Zira fıkıh, kelam, dil, edebiyat, şiir gibi birçok alanda yetkin bir isim olan Taberî tefsirinde yer verdiği rivayetler arasında tercihlerde bulunmuş, karşılaştırmalar yapmıştır.
Şeyhü’l Müverrihin
Taberî denilince hiç şüphesiz akla ilk gelen onun meşhur tarihi ve tarihçiliğidir. “Ebû’l Müverrihin”, “Şeyhü’l Müverrihin” unvanlarını kendisine kazandıran meşhur eseri “Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk” bugün dahi halen önemini korumaktadır. 290 yılında tefsirini tamamladıktan sonra tarihini yazmaya başlayan Taberî, eserini hicri 303 yılında bitirmiştir. Tefsir ilmiyle tarih arasında bir bağ kuran Muhammed b. Cerîr’e göre tefsir; Cenab-ı Hakkın Kelamullah’ta yer alan iradesini ortaya koymak, tarih ise; meşiet-i ilahiyenin insan fiillerindeki tezahürünü açıklamaktır.
Tefsirinde olduğu gibi tarihte de rivayetlere dayalı bir metod izleyen Taberî, tarihi bilgiye akli delillerle, istidlallerle değil, bizzat tarihi hadiseyi müşahade eden veya sema yoluyla aktaran ravilerin nakilleriyle ulaşılacağı kanaatine sahiptir. Bu sebeple tefsirinde kendi fikirlerine zaman zaman yer vermesine karşın tarihe dair kaleme aldığı eserinde hiçbir şekilde açıklamada bulunmaz. Eser yaratılıştan başlamak suretiyle hicri 302 yılına kadar olan olayları ihtiva eder.
Eseri iki kısım halinde düşünmek mümkündür. Birinci kısımda zamanın başlangıcından Hz. Peygamber’in doğumuna kadar olan tarihi süreç ele alınmış, Hz. Adem’den başlamak suretiyle önceki peygamberlerin hayat hikayelerine yer verilmiştir. İkinci kısımda da Hz. Peygamber’in doğumundan başlayarak hicri 302 senesine kadar olan hadiselere yer verilmiştir. Taberî’nin tarihi daha önce kaleme alınan ve günümüze ulaşmayan eserlerden nakillere yer vermesiyle de ayrı bir ehemmiyeti haizdir.
İlme Adanmış Bir Ömür
Taberî’nin henüz yedi yaşında Kur’an-ı Kerim öğrenmekle başlayan ilim yolculuğu son nefesini verinceye dek devam etmiştir. Tam manasıyla ilme, öğrenmeye, bilmeye tutkuyla bağlı bir alimdir Taberî. Zira o ilmi faaliyetlerini aksatma korkusuyla hiç evlenmemiş, ömrünü tamamen kitaplarına, talebelerine, ilme adamıştır. Ömrünün uzun yıllarını Bağdat’ta geçiren Taberî, ilimden uzak kalmamak için Abbasi veziri Ebü’l Hasan İbn Hakan et-Türkî tarafından kendisine yapılan kadılık ve divan-ı mezalim başkanlığı tekliflerini dahi reddetmiştir.
Asıl şöhretini tefsir ve tarih alanlarında kazanan Muhammed b. Cerîr, fıkıh, hadis, kıraat, aruz, Arap dili gibi çeşitli sahalarda pek çok telif eser ortaya koymuş çok yönlü bir alimdir. Bilhassa hadis hususunda da çok yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. Zira “Tehzîbü’l-âsâr” adlı müsnedi hakkında ulema bu esere sahip olanın başka bir hadis kaynağına başvurma ihtiyacı duymayacağını söylemiş, eserin tamamlanmamış olmasından dolayı üzüntülerini dile getirmiştir.
İlme aşık bir alim olan Muhammed b. Cerîr ile ilgili söylenmiş olan şu sözler zannediyoruz onu tam olarak yansıtmaktadır; “O Kur’an dışında hiçbir şey bilmeyen bir kari’ kadar kari’, hadisten başka bir şey bilmeyen bir muhaddis kadar muhaddis, fıkıhtan başka bir şey bilmeyen bir fakih kadar fakih, nahivden başka bir şey bilmeyen bir dilci kadar dilci ve hesaptan başka bir şey bilmeyen bir muhâsib kadar muhâsibdi.” Taberî İslami ilimlerdeki yetkinliği kadar, mantık, matematik, cebir ve tıp gibi alanlarda da bilgi sahibiydi.
Hanbeli Şiddetine Maruz Kalması
Taberî ilim yolculuklarını tamamlayıp, Bağdat’a yerleştiğinde Bağdat’ta Hanbeliler ciddi bir nüfuz elde etmiş, güçlerini arttırmışlardı. Fakihlerin ihtilaflarını konu edindiği eseri “İhtilafü’l- Fukaha” da Ahmed b. Hanbel’i fakihler arasında zikretmemiş olması onun da Hanbeli taassubundan nasibini almasına sebep olmuştu. Bağdat’ta tıpkı Hanbeliler gibi Zahiriler[2] de ona düşmanlık etmeye başlamışlardı. Esasında Taberî Zahiriliği mezhebin kurucusu Dâvûd b. Ali’den öğrenmişti. Bir gün Dâvûd’un talebelerinden biri hocasının görüşlerine muhalefet etmesi sebebiyle Taberî’ye hakarette bulunmuş, bunun üzerine o da Zahiriler aleyhine bir telif kaleme almaya başlamıştır. Ancak mezhebin kurucusu Dâvûd’un vefatı üzerine eseri yazmaktan vazgeçmiştir. Buna karşın Dâvûd’un oğlu Muhammed onun aleyhine bir kitap kaleme almaktan geri durmamıştır.
Bağdat’ta halkın elinde dolaşan İhtilafü’l Fukaha Hanbelileri rahatsız etmiş ve Taberîyle konuşmaya karar vermişlerdir. Hanbeliler bu durumun sebebini sorduklarında Taberî’nin hiç çekinmeden Ahmed b. Hanbel’in ihtilaf sahasında kayda değer bir görüşü olmadığını söylemesi ve Allah’ın arşa istiva etmesi meselesini de Ahmed b. Hanbel’den farklı yorumlaması Hanbelilerin saldırısına uğramasına sebep olmuştur. Hanbeliler ve bir grup Zahiriler açıklamaları üzerine oklarını ona çevirmişler, bunun üzerine Muhammed b. Cerîr et- Taberî kürsüyü terk ederek eve gitmek zorunda kalmıştır. O kadar ki bununla da yetinmeyip evinin önünde taşlardan bir tepe oluşuncaya dek evini taşlamışlardır. Bu olaylar üzerine Taberî’nin evine çekildiği, Hanbeliler’den özür dilediği, hatta Ahmed b. Hanbel’in düşüncelerinin doğruluğunu ortaya koyan “Kitabü’l İzar” adlı bir eser kaleme alıp, İhtilafü’l-Fukaha’yı toprağa gömdüğü söylenmektedir. Ancak Hanbeliler bu kadarıyla yetinmemiş, Taberî’yi Şiilikle de itham etmişlerdir.
Onların bu iddiaları Taberî’nin Şiiler tarafından oldukça büyük bir önem atfedilen “Gadîr-i Hum”[3] hadisinin sahih bir hadis olduğunu söylemesi ve abdest alırken ayakların yıkanmasının yanında mesh edilmesini de caiz görmesine dayanmaktadır. Oysa İbn Kesir’in ifadelerine göre onun tefsirine bakıldığında Taberî’nin ayakları yıkamayı farz kabul ettiği, bunun yanında ayakları ovma anlamında kullandığı meshi de gerekli kabul ettiği görülmektedir. Kaldı ki Taberî Şiilikle ilgisinin olmadığını açıklamak üzere çeşitli risaleler de kaleme almıştır. Aynı zamanda onun Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın faziletlerine dair eserler telif etmiş olması da Şiilikle bir irtibatının olmadığını ortaya koymaktadır. Ancak buna rağmen Hanbeliler ve Zahiriler Taberîyle uğraşmaktan vazgeçmemiş, evinden dışarı çıkmasına mâni olmuşlar ve insanların ondan ders almasını engellemişlerdir. Esasında Taberî Şiilikle hiçbir ilgisi bulunmayan, Ehl-i Sünnet’e ve selef akidesine bağlı, Cebriyye, Kaderiyye ve Mutezile gibi fırkalara karşıt tavır alan bir İslam alimidir.
Kendi Mezhebini Kurması
Önceleri Şafiî mezhebine bağlı olup, Şafiîlere göre fetva veren Taberî, İhtilafü’l Fukaha adlı eserini telif ettikten sonra kendi ismine nispetle “Cerîriye” olarak anılacak olan mezhebinin görüşlerini ortaya koymaya başladı. Ancak Cerîriye mezhebi çok uzun ömürlü olmadı. Bir asır kadar sonra takipçileri azalmaya başladı ve ortadan kalktı. Taberî’nin kendi görüşlerini ihtiva eden eserlerin de ortadan kalkması sebebiyle, onun fıkhi düşünceleri ancak tefsirinde ahkam ayetleriyle ilgili yaptığı açıklamalardan öğrenilebilmektedir. Şafiî mezhebinden ayrılıp, kendi mezhebini kurması da Hanbelilerin ona karşı düşmanlık beslemesine sebep olmuştur.
Ahlakı
Muhammed b. Cerîr et-Taberî, ilim adamına yakışır, iffetli, dürüst, ahlaklı, temiz bir hayat yaşamıştır. O, insanlara güzel muamelede bulunan, talebelerini, dostlarını gözeten, kibar ve nezaketli bir insandı. Her işini ciddiyetle, düzenli bir şekilde yapan, zühd ve takva sahibi bir zat idi. Günlük işlerini belli bir plana göre gerçekleştirirdi. Genellikle, sabahleyin çalışmalarına başlar, ikindiye kadar telifleriyle uğraşırdı. İkindi namazını kıldıktan sonra akşam namazına kadar talebeleriyle ders yapar, akşam namazından sonra fıkıhla ilgili ders halkalarını toplardı. Yatsıdan sonra evine çekilir ve geceleri telif çalışmalarını evinde sürdürmeye devam ederdi. Giyimine, temizliğine çokça dikkat eder, sağlığına önem verirdi. Ayrıca mukabelede bulunamayacağı hediyeleri kabul etmezdi. Nitekim Abbasi veziri Ebü’l Hasan İbn Hakan’ın talebiyle telif ettiği “Latifü’l-Kavl” adlı fıkıh kitabı için gönderilen bin dinarı geri çevirmiştir. Aynı şekilde halife Muktefî Billah’ın isteği üzerine kaleme aldığı vakıfla ilgili risale için halifenin gönderdiği hediyeleri de reddetmiştir.
Vefatı
Ömrünü ilme adamış, büyük tarihçi ve büyük müfessir Muhammed b. Cerîr et-Taberî, 310/923 (17 Şubat 923) yılında seksen beş veya seksen altı yaşında iken Bağdat’ta vefat etmiştir. Şevval ayının bitmesine iki veya dört gün kala, cumartesi veya pazar akşamı vefat ettiği rivayet edilmektedir. Gerek Şiilikle itham edilmesi gerekse Hanbeliler ve Zahirilerin kendisine besledikleri düşmanlık sebebiyle cenazesinin gece gizlice defnedildiği nakledilmektedir. Bununla birlikte Hamevî, Taberî’nin cenazesine çokça kişinin katıldığını, cenaze namazının kılındığını, kabri başında gece gündüz dualar edildiğini ve ardından ulema tarafından mersiyeler okunduğunu söylemektedir. İbn Hallikân Mısır’da bir kabrin üzerinde “Burası İbn Cerîr’in kabridir.” yazısı görmüş, ancak bunun doğru olmadığını, onun kabrinin Bağdat’ta olduğunu söylemiştir.
Kaynakça
- Apaydın, H. Y. (2023, 09 09). Zâhiriyye. TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/zahiriyye
- Aydın, A. (2015). İbn Cerîr et-Taberî . B. A. Çetinkaya içinde, Doğudan Batıya Düşüncenin Serüveni Felsefe, Ahlak ve Kelamın Sentezi (s. 46-71). İstanbul: İnsan Yayınları.
- Birışık, A. (2023, 09 09). Tefsir. TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/tefsir#1
- Fayda, M. (2023, 09 09). Taberî, Muhammed b. Cerîr . TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/taberi-muhammed-b-cerir#1
- Fığlalı, E. R. (2023, 09 09). Gadirî-Hum. TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/gadir-i-hum
- Severcan, Ş. (2022). Taberi (Öncülerimiz-44). İstanbul: Ensar Neşriyat.
- Çetinkaya, Betül. Taberî Tefsiri’nin Siyere Kaynaklığı (Mekke Dönemi). Şanlıurfa: Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2022.
- Sayılgan, Abdulkerim. Taberî’nin Tarihinde Kur’ân’ın Bilgi Kaynağı Oluşunun Tefsiriyle Mukayeseli Bir İncelemesi: Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman Kıssaları Örneği. İstanbul: İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2022.
- Can, Rüstem. Taberî ve Maturîdî Tefsirlerinin Bağlam Açısından Mukayesesi. Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2023.
[1] Rivayet Tefsiri: Yalnızca Kur’an-ı Kerim, Resul-i Ekrem’in sünneti, sahabe ve tabiin haberlerine dayanarak yapılan tefsir çeşidi. Ayrıntılı bilgi için bakınız: https://islamansiklopedisi.org.tr/tefsir#1
[2] Zahiriler: Kur’an’ın yalnızca zahirine göre hüküm verip, nasların arka planlarını anlamaya yönelik akli çıkarımları reddeden fıkhi mezhep. Ayrıntılı bilgi için bakınız: https://islamansiklopedisi.org.tr/zahiriyye
[3] Gadîr-i Hum Hadisi: Hz. Peygamber’in vefatından önce Müslümanlara yaptığı konuşmada Hz. Ali’yi sağ tarafına alıp, elini kaldırarak, “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım onu seveni sev, ona düşman olana da düşman ol!” demesi. Şiiler bu olayı Hz. Ali’nin Hz. Peygamber tarafından halife olarak belirlenmesi şeklinde yorumlamışlardır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: https://islamansiklopedisi.org.tr/gadir-i-hum