Çirkin Kral lakabıyla da bilinen Yılmaz Güney’i tanıyorsunuz. Bu yazıda onu daha yakından tanıyacak, filmlerine ve sözlerine göz atacaksınız.
Diğer pek çok ünlü isim gibi o da genç yaşta hayatını kaybetmiş ancak 47 yıllık ömrüne; çoğu insanın sığdıramayacağı kadar çok şey sığdırmış, biriktirmiş ve yaşamış bir kişilik. Yarım asır bile sürmeyen hayat hikayesinde, köylü bir çocuk olmayı da bilmiş; yoksul bir genç, düzene karşı çıkan bir asi, tutkulu bir aşık, sevgi dolu bir baba, başarılı bir oyuncu, yazar, senarist, hükümlü, kaçak, katil ve Cannes ödüllü bir sinemacı olmayı da!
Hümanist bir insan olduğunu söyleyen Yılmaz Güney’i sevmeyenler de var elbet! Onu bir katil ve kaçak olarak nitelendirenlerin sayısı da azımsanacak gibi değil! Fakat pek çoğu da onun için “uğruna ölünecek adam” tarzında ifadeler kullanıyor. Kimilerine göre tutkulu bir aşık olan Yılmaz Güney, kimilerine göre ise kadınlara şiddet göstermekten çekinmeyen -eski eşi Nebahat Çehre bu durumu “biraz okşandım” diyerek onaylamış- bir zorba. Kısacası; Çirkin Kral kimdir sorusuna pek çok farklı şekilde cevap verilebilir. İşte bu nedenle; hemen konuya başlayalım diyorum.
İçindekiler
Yılmaz Güney Kimdir?
Zaza ve Kürt asıllı Türk sinema oyuncusu, senarist, yönetmen ve yazardır. Çirkin Kral olarak milyonların kalbinde taht kurmuş, politik görüşleriyle ve kökeni nedeniyle sık sık eleştirilmiştir. Filmlerinde hayatın gerçekleri üzerinde durmuş, özellikle de 1970 yapımı Umut’tan sonraki filmlerinde politik mesajlar vermiştir. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, iş hayatına küçük bir çocukken atılmış, okumak için gittiği İstanbul’da daha önce yayınladığı bir hikayesi yüzünden hapis yatmış, bu nedenle üniversite eğitimini tamamlayamamış, kısacası 47 yıllık ömrünü hep mücadele ederek geçirmiştir.
Hapishanede olduğu dönemlerde de boş durmamış, sinemadan hiçbir zaman uzaklaşmamıştır. Bir hakimin ölümüyle son bulan olaya karışmış ve 19 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Bazıları onun birini öldürebileceğine ihtimal bile vermezken, bazıları da Güney’in imajını sarsmak için buldukları bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmiştir. Ve 5 yıl süren hapsin ardından Çirkin Kral firar ederek yurt dışına kaçmış, hayatının geri kalanını Fransa’da geçirmiştir. Şimdi gelin, özet niteliğindeki bu bilgiler üzerine aşağıdaki başlıkta daha detaylı konuşalım.
Yılmaz Güney’in Hayatı
Zor bir hayatı olan Çirkin Kral’ın doğumuna baktığımızda, ilk bilinmeyen çıkıyor karşımıza. Çünkü Güney’in gerçek ismi Yılmaz Pütün (kendi ifadesine göre zor kırılan meyve çekirdeği anlamında) imiş. Yoksul bir ailenin iki çocuğundan biri olarak Adana’nın Yenice isimli köyünde dünyaya gelmiş Yılmaz Pütün. Ve tıpkı isminin anlamındaki gibi, 1 Nisan 1937’de hiç yılmayacağı yolculuğunda ilk adımını atmış. Babası Hamit Pütün Siverekli bir Zaza, annesi Güllü Hanım ise Vartolu bir Kürt olan ünlü kişiliğin çocukluğu ve gençliği yoksulluk içinde geçmiş.
Küçük yaşta çalışmaya başlayan Yılmaz Güney, doğal olarak gerçek hayatla da çocukken tanışmış. Adana’da büyüyen ünlü isim, daha 9 yaşındayken çobanlık, simitçilik gibi işlerle uğraşmış. Bir yandan eğitim hayatına devam eden Güney, bir diğer yandan da para kazanmaya devam etmiş, hem çocukluk hem de gençlik döneminde pek çok farklı iş yapmış. Sinemayla küçük yaşlarda tanışmış ve reklam çığırtkanlığı, makinist yardımcılığı, pursantaj memurluğu gibi işlerle ilgilenmiş. Liseyi de Adana’da bitirmiş, o dönemlerde hem edebiyata hem de sinemaya merak salmış. Yine aynı yıllarda, sinemadan sinemaya 16 milimetrelik film bobinleri taşımış, bu şekilde sinema dünyasına bir şekilde girmeyi başarmış.
Yılmaz Güney, Nebahat Çehre ile Birlikte;
18 yaşındayken yazdığı “3 Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemi” isimli öyküsü nedeniyle, hakkında soruşturma başlatılmış. Soruşturmanın nedeni ise bu genç delikanlının öyküsünde komünizm propagandası yapmasıymış. 2 yıl sonra üniversite okumak için İstanbul’a gitmiş ancak eğitimine devam edememiş. Hikaye yazmaya devam eden Yılmaz Güney, o dönemlerde Atıf Yılmaz ile tanışmış ve bu olay onun hayatını değiştirmiş. Yılmaz’ın desteğiyle sinema çalışmalarına başlamış ve 1959’da Atıf Yılmaz yönetmenliğindeki “Bu Vatanın Çocukları” ve “Alageyik” isimli filmlerde yer almış. Kaldı ki Güney bu filmlerde rol almakla kalmamış, aynı zamanda filmlerin senaryolarını da yazmış. Ayriyeten “Karacaoğlan’ın Karasevdası” isimli filmin de yönetmen yardımcılığını yapmış.
Ancak Yılmaz Güney’in sinema dünyasına girişi, 1961 yılında yaşanan gelişmeler nedeni ile duraksamaya uğramış. 27 Mayıs İhtilali’nin yapıldığı yılda Yılmaz Güney hapis cezasına çarptırılmış. Bu cezanın nedeni ise Güney’in 18 yaşındayken yazdığı hikaye yüzünden hakkında açılan dava olmuş. 1961 yılında sonuçlanan davadaki ilk karar 7.5 yıl ağır hapis ve 2.5 yıl sürgün olsa da temyiz neticesinde 1.5 yıl ağır hapis ve 6 ay sürgün cezasına çevrilmiş. Böylece hem eğitim hayatı son bulmuş, hem de sinemadaki yükselişi bir müddet ertelenmiş.
Hapishanede çok zor zamanlar geçirdiğini ifade eden Yılmaz Güney, yaşadığı bütün zorluklara rağmen pes etmemiş. Direnmeye kararlı olan genç, soğuk duvarların ardında geçirdiği günlerde umudunu yitirmemek için uğraşmış. Ve yaşadıkları onun ileride yapacağı filmlerin bir anlamda alt yapısını oluşturmuş. 1. buçuk yıllık “gereksiz” esaretin ardından 1962’nin Aralık ayında dışarı çıkan Yılmaz Güney, 6 aylık sürgün dönemini ise Konya’da geçirmiş. Daha sonra İstanbul’a dönmüş ve sinemaya kaldığı yerden devam etmek için çalışmaya başlamış.
Ağırlıklı olarak macera filmleri çeken Güney, ilk olarak “İkisi de Cesurdu” isimli film ile seyirci karşısına çıkmış. Hem senaryosunu yazdığı hem de başrolünü oynadığı bu filmde, sonrakilerde sıklıkla karşılaşacağımız kabadayı imajını yaratmış. Filmlerinde haksızlığa uğrayan bir Anadolu çocuğunun isyanını işleyen Güney, o dönemler Çirkin Kral lakabını almıştır.
Yılmaz Güney’in Kızı Elif Güney;
Lakabın hikayesi ise aynı dönemin yakışıklı jönü Ayhan Işık’ın yakışıklı kral ya da kral olarak anılmasıymış. Bir gün gazetecilerden biri Güney’e “Ayhan Işık kendini yakışıklı kral olarak görüyor, siz nasıl görüyorsunuz” gibi bir soru sormuş. Bunun üzerine Yılmaz Güney de “o yakışıklı kralsa ben de çirkin kralım” demiş ve halk tarafından da benimsenen lakap ünlü isimle eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmış. Dönemin en önemli filmi ise Lütfü Akad tarafından yönetilip, senaristliğini Güney’in kendisinin yaptığı Hudutların Kanunu olmuş. Oyunculuk yönünden iyice gelişen Güney, bu filmden sonra yerleşmiş yalın tarzıyla yeteneğini sergilemiş.
1968 ile 1970 yıllarını askerlikte geçiren Güney, 1971 yılında diğer aydın, sanatçı, yazar kesimi gibi gözaltına alınmış, 1 hafta süren gözaltıdan sonra ise 3 aylığına (Nevşehir) sürgüne gönderilmiş. Ardından 1972 yılında aralarında Mahir Çayan’ın da olduğu Türkiye Halk Kurtuluş Partisi üyelerine yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle yargılanmış ve 10 yıl ağır hapisle sürgün cezasına çarptırılmış.
Yılmaz Güney, Sefa Mutlu Cinayetinden Tutuklandığında;
Cezaevinde kaldığı süre boyunca fikirlerini dile getirmeye devam eden Güney, bu dönemdeki yazılarını çıkardığı Güney dergisinde yayınlamış. 1974 yılında çıkan afla birlikte serbest kalmış ve yolculuğuna kaldığı yerden devam etmek için harekete geçmiş. Özgürlüğüne kavuşmasının hemen ardından Arkadaş isimli filmini çekmiş. Aynı yıl Adana’nın Yumurtalık ilçeşinde Endişe isimli filmini çekerken ise onu bir başkasının öldürmeye iten olayı yaşamış. Ama şimdi, bilinmezliklerle dolu olan bu olayı aşağıda daha detaylı inceleyeceğimizi söyleyerek devam ediyorum.
Yılmaz Güney’in suçlu bulunduğu olayda ünlü isim 19 yıl hapis cezasına çarptırılmış. 5 yıl hapis yattıktan sonra 9 Ekim 1981 tarihinde ise izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevi’nden yurt dışına kaçmış. Ve Yılmaz Güney kaçış hikayesiyle, hapse girmeden önce çektiği Şeytanın Oğlu isimli filmdeki hikayeyi akıllara getirmiş. Zira filmde de bir günlük bayram izini için dışarı çıkıp kayıplara karışan bir adamın hikayesi anlatılmaktadır.
Yılmaz Güney’in Mezarı;
Yılmaz Güney; Isparta’dan Antalya Kaş’a, oradan da Yunanistan Meis Adası aracılığıyla İsviçre’ye kaçmış. Nihayetinde ise Fransa’ya geçmiş ve hayatının geri kalanını burada geçirmiş. Cezaevinde olduğu süre içerisinde sinemadan kopmayan Güney, o yıllarda Sürü ve Yol filmlerinin senaryolarını yazmıştır. Çirkin Kral’ın Fransa’da çektiği Duvar filmi, Güney’in son filmi olmuştur. Mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984’te hayata veda eden ünlünün mezarı ise Paris, Père Lachaise isimli mezarlıkta bulunmaktadır.
Yılmaz Güney Hakim Sefa Mutlu’yu Neden Öldürdü?
Aslına bakarsanız, hem olayın gerçekleşme şekli hem de Sefa Mutlu’yu vuranın Yılmaz Güney’in olup olmadığı konusunda bariz çelişkiler var. Çünkü Yılmaz Güney hiçbir zaman cinayet işlediğini kabul etmemiş. Görgü tanıklarının ifadeleri de oldukça çelişkili. Bazıları Yılmaz Güney’in elinde silah olduğunu görmemiş, bazıları ise onun Sefa Mutlu’ya tek el ateş ettiğine şahit olmuş.
Ayrıca Sefa Mutlu’nun Yılmaz Güney’in ekibi ve aynı zamanda Adana Belediye Başkanı Ege Bagatur ile birlikte akşam yemeği yediği gazinoda olup olmadığı da muamma. Daha doğrusu; bazı kaynaklarda Yumurtalık hakimi Sefa Mutlu’nun gazinonun yakınlarında bir kamp kurduğu ve gazinoya sarhoş bir şekilde geldiği belirtiliyor.
Yılmaz Güney Mahkeme Salonunda;
Bazılarında ise hakimin ailesiyle birlikte gazinoda yemekte olduğu ve Yılmaz Güney’e önce söz sonra da hareket ile sataştığı söyleniyor. Ancak her ne kadar farklı ifadeler olsa da hepsinde Sefa Mutlu’nun çok sarhoş olduğu dile getiriliyor.
Sonuçta; Çirkin Kral hep Sefa Mutlu’yu öldüren kişinin kendisi olmadığını savunmuş ama yine de 19 yıl hapis cezasına mahkum edilmiştir. Ki mahkeme sırasında hakim ve savcılara; Sefa Mutlu’yu vurmadığını, bunu onların da bildiğini ama elleri mecbur olduğu için görevlerini yapmaları gerektiğini, bu olayın uğradığı ilk haksızlık olmadığını söyleyerek, konuşmasını “saygılarımla” sözcüğüyle bitirmiştir.
Yılmaz Güney’in Evlilikleri ve Çocukları
Yılmaz Güney, 2 evlilik yapmış, 2 çocuk babası bir ünlü! İlk olarak Nebahat Çehre ile 1967 yılında evlenen Yılmaz Güney’in evliliği 1968 yılında bitmiştir. Ancak ikilinin ilişkisi evliliklerinden çok daha önce başlamıştır. Yılmaz Güney, Nebahat Çehre’den önce Can isimli bir kadınla beraber olmuş ve Çirkin Kral iki kadın arasında epey uzun süre gelgit yaşamıştır.
Bu arada Can Hanım, Yılmaz Güney’den bir kız çocuk doğurmuş, Güney başka kadınlarla anılmış ve Nebahat Çehre’ye fiziksel şiddet göstermiştir. Ve sonunda ikili boşanma kararı almıştır. Can Hanım’ın kızı Elif Güney ise yıllar sonra verdiği röportajla bir döneme damgasını vurmuştur. Yaşadığı hayattan dolayı babasını sorumlu tutan Elif, yalnızca 4 yaşına kadar annesiyle birlikte yaşayabildiği için oldukça mutsuz.
Yılmaz Güney’in Son Eşi Fatoş Güney;
Çocukluğunun bakıcılarda, yatılı okullarda, cezaevi ziyaretlerinde, kısacası oradan oraya sürüklenerek geçtiğini söyleyen Elif, 15 yaşına geldiğinde ise üvey annesi, üvey kardeşi ve babasıyla birlikte Fransa’ya gitmiş. Babasıyla gerçek anlamda 15 yaşında tanıştığını söyleyen Elif Güney, daha sonra ona hayran olmuş. Hatta Yılmaz Güney’in ölümüne o kadar üzülmüş ki 80 kilodan 50 kiloya düşmüş.
Yılmaz Güney büyük aşkı ikinci karısı Fatoş Güney ile ise 1970 yılında evlenmiş. Ve ikilinin yine Yılmaz adını verdikleri bir oğulları olmuş. Hayata veda eden eşi ile ilgili açıklamalarında, onunla 14 yıl evli kalmasına rağmen, dolu dolu 3.5 yıl geçirebildiklerini belirtmiş. Ancak ne zaman cezaevine girse, yakınlarında bir ev tuttuğunu da eklemiş. Kendisini Yılmaz Güney’in miladı olarak ifade eden Fatoş Güney ile Çirkin Kral’ın aşkları araya demir parmaklıklar girse bile hiçbir zaman eksilmemiş ve ünlü kişiliğin son anına kadar beraber olmuşlar.
Yılmaz Güney Filmleri
Yılmaz Güney, hayatı boyunca pek çok filmde oynamış, ayrıca senaristlik, yönetmenlik ve yazarlık yapmıştır. Çirkin Kral’ın filmleri arasında en çok ses getirenlere yer vermeye çalıştığımız bu liste, Yılmaz Güney hayranlarının ilk fırsatta görmesi gereken filmleriyle dolu diyebilirim. Sinema kariyeri boyunca 114 filmde oynayan dikkat çekici kişilik, 26 filmin yönetmenliğini, 15’inin yapımcılığını, 64 filminin ise senaristliğini yapmıştır.
İşte o filmlerden bazıları:
Bu Vatanın Çocukları – 1959
Yılmaz Güney’in hem oynadığı hem de senaryosunu yazdığı 1959 yapımı film; Atıf Yılmaz tarafından yönetilmiş, Kurtuluş Savaşı dönemini konu almıştır. Mustafa Kemal Paşa’ya belge ulaştırmaya çalışan genç adam padişah yanlıları tarafından yakalanarak öldürülür. Ama bu kez de görev adamın 11 yaşındaki oğlu ile küçük kızı tarafından üstlenilir. Bu Vatanın Çocukları; Yılmaz Güney’in ilk filmi olmasından dolayı önem taşımaktadır.
Hudutların Kanunu – 1966
1959’dan 1966’ya kadar daha pek çok filmde oynayan ve senaristlik yapan Yılmaz Güney, Hudutların Kanunu ile kendini tamamen kanıtlamıştır. Zira hem senaryosunu yazdığı hem de başrol oynadığı bu filmdeki performansı ile Yılmaz Güney, 1967 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu seçilmiştir.
Bir Çirkin Adam – 1969
Yine hem senarist hem yönetmen hem de başrol oyuncusu olarak karşımıza çıkan Yılmaz Güney, bu filmiyle de ödül kazanmıştır. Çirkin Kral bu filmiyle 1970 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi 1. Film, En İyi Erkek Oyuncu ödüllerine layık görülmüştür. Ayrıca En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü de filmdeki performansıyla Hayati Hamzaoğlu’na gitmiştir.
Umut – 1970
1970 yapımı Umut ise Yılmaz Güney’in hem senaryosunu yazdığı hem yönettiği hem de başrol oynadığı filmlerden bir tanesidir. Sinema tekniği, dili ve politik yönü ile Yılmaz Güney’in diğer filmlerinden ayrılan Umut, daha sonra çekilecek siyasi filmlerin de öncüsü olmuştur. Sansür Kurulu tarafından yasaklanan bu filmde, zengin fakir ayrımı yapıldığı, sabah namazının kılınış saati, oyuncuların sembolik kıyafetleri, zenci bir Amerikalının soyulması gibi nedenler gerekçe olarak gösterilmiştir.
2015 yılında 47. Sinema Yazarları Derneği Türk Sineması Ödül Töreni’nde ise film, yüzyılın en iyi 10 Türk filmleri arasında ilk sırada yer almıştır. Ayrıca; 1970’de 2. Adana Altın Koza Film Festivali’nde, En İyi Film, Yönetmen, Senaryo, Erkek Oyuncu, Müzik ve Fotoğraf olmak üzere 6 dalda ödül almıştır. Buna ek olarak; Umut, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ve Grenoble Film Festivali, Seçici Kurul Özel Ödülü kazanmıştır.
Acı -1971
Yönetmen, senarist ve başrol oyuncusu olarak Yılmaz Güney’i gördüğümüz filmin yapımcılığını ise Üveyiz Molu üstlenmiştir. 15 yıllık hapis yaşamının ardından, öldürdüğü kişinin ailesine gidip af dileyin bir adamın öyküsü anlatılmaktadır. Yılmaz Güney’in diğer karakterlerinden epey farklı biri olarak seyirci karşısına çıktığı Acı, 3. Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film, Erkek Oyuncu, Senaryo ve Yönetmen ödüllerini kazanmıştır.
Endişe – 1974
Yılmaz Güney bu filmde de senarist, yönetmen, yapımcı ve başkahraman olarak karşımıza çıkmaktadır. 1974 yılında yapılan Endişe, politik bir film olup, Yılmaz Güney’in Sefa Mutlu cinayetinden tutuklandığı dönemde çekilmiştir. Yılmaz Güney, tutuklandıktan sonra filmin yarım kalmasını istememiş ve Endişe Şerif Gören’in yönetmenliği ve Özgen Özgentürk’ün senaristliğinde tamamlanmıştır. Makineleşmenin başladığı dönemlerde sömürülen köylülerin yaşadığı sıkıntıları konu alan film, bir anlamda Charlie Chaplin filmi Modern Zamanlar’ı anımsatmaktadır. 1975 yılında düzenlen 12. Altın Portakal Film Festivali’nde ise En İyi Film seçilmiş ayrıca 5 farklı dalda ödül kazanmıştır.
Arkadaş – 1974
Arkadaş da yapımcılığı, yönetmenliği, senaristliği ve başrol oyunculuğu Yılmaz Güney tarafından yapılmış bir film. İki eski arkadaşın yeniden bir araya gelmesi sonucunda yaşadıklarını konu alan filmde, karakterler ve yaşantılarla toplumsal mesajlar verilmektedir. Ayrıca Arkadaş; 1975 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi 2. Film seçilmiştir.
Düşman – 1979
Yılmaz Güney’in Sefa Mutlu cinayetinden tutuklu olduğu yıllarda yazdığı Düşman ise 1979 yılında yapılmış ve Zeki Ökten tarafından yönetilmiştir. Başrolünü Aytaç Arman’ın oynadığı filmde, yoksul bir adam olan İsmail’in hikayesi ve modern emperyalizmin etkileri anlatılmaktadır. Bu politik film, Berlin Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü kazanmıştır.
Yol – 1981
1981 yapımı Yol’un senaryosunu Yılmaz Güney yazmış, yönetmenliği ise Güney’in en güvendiği isimlerden biri olan Zeki Ökten tarafından üstlenilmiştir. Adı daha önce Bayram olarak düşünülmüş film, ardından Yol olarak değiştirilmiş, ayrıca ülkemizde yasaklanmıştır. En iyi Yılmaz Güney filmi olarak bilinen Yol’un başrol oyunculuğunu ise Tarık Akan, Şerif Sezer, Halil Ergün ve Meral Orhonsay yapmıştır.
Ödüllü Türk filmleri listesinde yer alan bu film, 1982 Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye’yi kazanmıştır. Ve Türk sinema tarihindeki en önemli ilklerden biri olmuştur. Zira Cannes Altın Palmiye Ödülü’ne layık görülen ilk Türk filmi Yol’dur. Ardındansa Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu isimli filmi 2014 yılında aynı ödülü kazanmıştır. İmralı Açık Cezaevi’nde yatan 5 mahkumun bayram izninde yaşadıklarını anlatan film, yurt dışında büyük ilgi görmesine rağmen ülkemizde yasaklanmış ve bu yasak ancak 17 yıl sonra kaldırılmıştır.
Duvar – 1983
1983 yapımı olan Duvar, Yılmaz Güney’in son filmidir. Yönetmenliği ve yapımcılığını Yılmaz Güney’in yaptığı film, ünlü kişiliğin Yol’dan sonra çektiği ilk filmi olarak da belirtilebilir. 1976 yılında Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi’nde, çocuklar koğuşunda çıkan ve bütün cezaevine yayılan bir isyan konu alınmıştır. Gördüklerinden fazlasıyla etkilenen Güney, daha sonra bir kitap yazmış ve Fransa’dayken “Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz” isimli romanını sinemaya uyarlamıştır. Ayrıca bu filmde Zazaca dili sinemada ilk kez kullanılmıştır. Tuncel Kurtiz, Ali Berktay, Ahmet Ziyrek ve Ayşe Emel Mesci’nin yanı sıra yabancı oyuncuların da yer aldığı bu film, döneme damgasını vurmayı başarmıştır.
Yılmaz Güney Sözleri
Filmlerinin yanı sıra, ettiği anlamlı sözlerle de hafızalara kazınmıştır Çirkin Kral! Ve hemen altta; hayata karşı duruşunu hiçbir zaman bozmayan ünlü kişiliğin sözlerinden birkaç tanesini göreceksiniz.
Birkaç kez cezaevine giren ve çoğu kişiye göre haksız yere hapis yatan Yılmaz Güney’in bu sözüne tüm kalbimle katıldığımı belirtmeliyim. Ancak gerek dünyada gerekse ülkemizde, düşünce özgürlüğünün ne kadar doğru algılandığı ya da ne kadar lafta kaldığı tek kelimeyle tartışılır bir konu!
Kendisini hümanist biri olarak tanımlayan Yılmaz Güney, sert görünüşünün altında sevgi dolu bir yürek taşıyan isimlerden. Zira başkasının derdine üzülebilmek, gerçekten de her yiğidin harcı olmayan bir yetenek!
Öyle de olmuş! Öylece hayatı izlemek yerine, hep üzerine gitmeyi, hep daha içine girmeyi tercih etmiş. Kısacası o; başkalarının yazdığı bir oyunu seyretmek yerine, onu kendi bildiği gibi oynamayı tercih etmiş.
Dostluk, dürüstlük, namus ve şeref gibi değerlere epey önem vermiş ünlü isim. Ve pek çok kişiye göre de parasını dediği gibi şerefiyle kazanmış. Ayrıca hapishaneden kaçışı için de ülkeyi, özgür olmak için değil, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde daha aktif rol alabilmek için terk ettiğini söylemiştir.
Her zaman özgürlüğü savunan Yılmaz Güney, daha 18 yaşındayken yazdığı bir öyküde komünizm propagandası yapmaktan hapis yatmış. Ve o zamanlar, konu ile ilgili bilgisi bile olmayan Çirkin Kral, sadece toplumdaki eşitsizliklere, yoksulluklara ve haksızlıklara karşı düşüncesini belli ettiği için komünist damgası yemiştir. Daha sonra ise davasında haklı olduğunu anlayarak, sosyalizm ve komünizm ideolojilerini öğrenmiş, faşizm karşıtı olduğunu belli etmiştir.
Dediğim gibi! O kimilerine göre bir kaçak, kimilerine göre bir lümpen, kimilerine göre ise uğruna ölünecek adam! Ama ne olursa olsun, nasıl anılırsa anılsın, Yılmaz Güney; filmleriyle Türk sinemasına büyük katkıları olmuş, aldığı Cannes Altın Palmiye ödülüyle de bu gerçeği bütün dünyaya kanıtlamış başarılı bir yönetmen, senarist ve oyuncu olmayı başarmıştır.