Hiç şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim’in nüzulüne şahitlik eden, Hz. Peygamber’in terbiyesinde yetişmiş bulunan sahâbe-i kirâm efendilerimiz İslam Tarihinin en kutlu neslidir. Onlar bizler için takip edilecek en güzel örnekler, yolumuzu aydınlatacak yegâne kandillerdir. Elbette o kutlu neslin izinden gidebilmek için, öncelikle onları tanımamız gerekir. İşte biz bu düşünceden hareketle, siz değerli okuyucularımızla beraber, sahâbe-i kirâm efendilerimizi yakından tanımaya karar verdik. Bu minvalde ilk olarak Hz. Ebû Bekir (r.a.)’den başlayalım istedik. Şimdi gelin Hz. Peygamber’in can yoldaşı, Allahu Teâla’nın cennetle müjdelediği, Müslümanların ilk halifesi olan Hz. Ebû Bekir efendimizi hep beraber tanıyalım.
İçindekiler
1.Doğumu
Fil vakasından üç yıl kadar sonra Mekke’de doğmuştur. Annesi Ümmül Hayr Selma bint. Sahr, babası ise Ebû Kuhâfe künyesiyle meşhur olmuş Osman b. Âmir’dir. Mensup olduğu Teym kabilesinin soyu Mürre b. Kab’ta Hz. Peygamberle birleşir. Cahiliye döneminde Abdü’l Kâbe olan isminin Hz. Peygamber tarafından Abdullah olarak değiştirildiği rivayet edilir. Bekir isimli bir oğlu olmamasına rağmen neden Ebû Bekir ismini aldığı tam olarak bilinmemektedir.
2.Fâsit Bir Toplumda Ahlaklı Bir Genç
Hz. Ebû Bekir’in çocukluğu, gençliği, Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında net bilgiler olmamakla beraber, ticaretle meşgul olduğu ve Hz. Peygamber’in yirmi beş yaşında iken katıldığı Suriye kervanında onun da bulunduğu bilinmektedir. O, Müslüman olmadan önce de güzel ahlakıyla ön plana çıkmış bir isimdi. Toplumda herkesin sözüne itimad ettiği, dürüst, güvenilir bir kimse idi.
Türlü çirkinliklerin yaygın olduğu Cahiliye toplumunda, O ahlaklı, iffetli bir genç olarak kalabilmişti. İslam’dan önce de içki içmemiş, putlara teveccüh etmemişti. Putlardan ve putperestlikten nefret eden Hz. Ebû Bekir’i, bir gün babası putlarla dolu bir tapınağa götürmüştü. Babası ilahlarına secde et deyince, Hz. Ebû Bekir, “Ben açım doyur, ben susuzum bana su ver. Ben çıplağım beni giydir.” demiş, puttan bir cevap gelmeyince yerden bir taş alarak, “Eğer ilah isen kendini benden koru.” diyerek puta fırlatmış ve put yüzüstü düşmüştü.
3.İhvân-ı Ebî Bekir
Hz. Ebû Bekir Mekke dönemindeki muâhatta Hz. Ömer ile, Medine döneminde Enes b. Malik’in evinde gerçekleşen muâhatta ise kendisini evinde misafir eden Hârice b. Zeyd ile kardeş ilan edilmiştir.
4.İyi Bir Ensâb Alimi
Hz. Ebû Bekir başta Kureyş olmak üzere Arap kabilelerinin ensâbını (nesep ilmi) çok iyi bilirdi, bu sebeple Rasulullah farklı kabilelere İslam’ı tebliğ ederken, yanına Ebû Bekir(r.a.)’i alır, onun ensâb bilgisinden istifade ederdi.
5.Allah Yolunda Cömert Bir Fedaî
İslam’ı kendileri için bir tehdit olarak algılayan Kureyşli müşrikler soylu, güçlü kabilelere mensup olan Müslümanlara zarar vermeye cesaret edemezken, toplumun alt tabakasında yer alan köleleri dinden döndürmek için insanlık dışı cezalar uyguluyor, onlara her türlü baskıyı, şiddeti reva görüyorlardı.
Hz. Ebû Bekir yalnızca Müslüman olmaları sebebiyle eziyet gören bu güçsüz kimseleri efendilerinin zulmünden kurtarmak için büyük miktarda paralar ödeyerek onları satın alıyor, daha sonra da satın aldığı köleleri serbest bırakıyordu. Onun bu şekilde servetini harcamasından rahatsızlık duyan babası Ebû Kuhâfe zayıf ve güçsüz kişilere sahip çıkmaktansa, güçlüleri satın almasını tavsiye ettiğinde, onları satın almasındaki amacın onlardan faydalanmak olmadığını, bunu yalnızca Allah rızası için yaptığını söylemişti.
Bilal-i Habeşî, annesi Hamâme, Âmir b. Füheyre, Ebû Fukeyhe gibi isimler bu şekilde kurtardığı sahabîlerden yalnızca bir kaçıdır. Allah yolunda servetini harcamaktan asla geri durmayan Hz. Ebû Bekir, Medine’ye hicret için satın aldığı develerden birini hiç düşünmeden Rasulullah’a hediye etmek istemiştir. Medine’ye hicret edildiğinde ise mescid için uygun görülen arsayı satın almıştır. Yine Tebük seferinde neredeyse tüm mal varlığını İslam ordusu için tahsis ederek, Allah’ın dini uğrunda maddiyatın gözünde hiçbir değerinin olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
6.Peygamber’in Veziri, En Yakın Dostu, Yâr-ı Gâr
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Muhammed(s.a.v.) İslam’dan önce de iki iyi arkadaştı. Hz. Ebû Bekir Allah Rasulü’nün İslam daveti başladığında kendisine ilk iman edenlerden oldu ve vefatına dek yanından hiç ayrılmadı. Medine’ye onunla hicret etme şerefine nâil oldu, Hz. Peygamber’i öldürme teşebbüsleri başarısız olan Mekkeli müşriklerin tehditi altında mağarada O’nun arkadaşı, can yoldaşı olarak bulundu, bu sebeple İslam edebiyatında “yâr-ı gâr” (Mağara dostu, can yoldaşı) olarak şöhret buldu.
Hz. Peygamber’in kumandanlık yaptığı tüm savaşlarda yanında yer aldı. Uhud savaşında müşrikler Hz. Peygamber’e yönelik saldırılarda bulununca O, Allah Rasulü’nü yalnız bırakmayarak, koruyup, kolladı. Kızı Hz. Âişe ile Allah Rasulü’nün evliliğinden sonra Allah’ın en sevgilisinin kayınpederi oldu, böylelikle dostlukları farklı bir boyuta taşındı. Hicretin 9. Yılında Hz. Peygamber rahatsızlanıp, kendisi hacca gidemeyince yerine onu hac emiri olarak görevlendirdi, böylelikle Hz. Ebû Bekir İslam Tarihinde ilk hac emiri olmuş oldu.
Yine Hz. Peygamber vefatına yakın imamlık görevini de en yakın dostu olan Hz. Ebû Bekir’e bıraktı. Allah Rasulü’nün tüm işlerinde en yakın dostu olan Hz. Ebû Bekir’e danışması, bazı kaynaklarımızda onun “Peygamber’in veziri” şeklinde anılmasına sebep olmuştur. Nitekim Hz. Peygamber Bedir Gazvesi’ne karar vermeden önce ona danışmış, gazveden sonra esirlere muamale hususunda yine Hz. Ebû Bekir’e başvurmuş ve onun görüşüne uymuştur. Hudeybiye’de Kureyşli süvarilerle karşılaştıklarında da Hz. Peygamber onunla istişare de bulunmuştur.
7.İslam Davetçisi
Mekke’de dürüstlüğüyle tanınan, sözüne itimat edilen Hz. Ebû Bekir, Müslüman olduktan sonra Mekkelileri İslam dinine davet etmeye başlamıştır. Onun İslam daveti neticesinde, aşere-i mübeşşereden Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah, Abdurrrahman b. Avf, Sa‘d b. Ebî Vakkâs, Ebû Ubeyde b. Cerrâh İslam ile müşerref olmuşlardır.
Bunun dışında Osman b. Maz‘un, Abdullah b. Mes‘ud, Ebû Seleme el-Mahzûmî, Hâlid b. Saîd b. el-Âs, Ubeyde b. Hâris, Habbâb b. Eret, Erkam b. Ebü’l-Erkâm, Bilâl-i Habeşî, Suheyb-i Rûmî gibi önemli isimler de onun delaletiyle Müslüman olanlardandır. Hz. Ebû Bekir’in Müslüman olmasına vesile olduğu o kadar çok isim vardır ki, meşhur İslam tarihçisi İbn Hişâm Sîretü’n-Nebeviyye adlı eserinde “Sahâbeden Ebû Bekir’in Daveti ile Müslüman Olanlar” şeklinde bir bölüm oluşturmuştur.
8.Sadakat Abidesi
Abdullah b. Ebi Kuhâfe’nin Ebû Bekir künyesi dışında birçok lakabı vardı. Servetini Allah yolunda harcadığı, eski elbiseler giydiği için Zü’l-hilâl, çok merhametli, şefkatli olduğu için Evvâh lakapları ile anılırdı. “Güzel, soylu, eski, azat edilmiş” manalarına gelen Âtik de onun için kullanılırdı. Ancak tüm bunların dışında onun bir lakabı daha vardı ki, hiç şüphesiz diğerlerinden çok daha fazla onunla bütünleşmişti.
O en çok Ebû Bekir es-Sıddîk diye anılır olmuştu. “Çok samimi, çok sadık” manalarına gelen Sıddîk ona Hz. Peygamber’e olan sadakati, dine olan bağlılığı sebebiyle Allah Rasulü tarafından verilmişti. Gerçekten de O, müşrikler heyecanla yanına gelerek, Mi‘rac hadisesinden bahsedince “Muhammed söylüyorsa doğrudur” diyerek, Allah Rasulü’ne olan sadakatinin, bağlılığının ne denli yüksek olduğunu açıkça ortaya koymuştu.
9.İslam Tarihinin İlk Halifesi
Hz. Peygamber darü’l fenâdan darü’l bekâya irtihâl eylediğinde, Müslümanlar rehberlerini, önderlerini kaybetmiş, başsız, lidersiz kalmışlardı. Müslümanların parçalanmamaları, ayakta kalabilmeleri için Hz. Peygamber’den sonra kendilerini yönetecek bir lider belirlemeleri gerekmekteydi. İşte bu yüzden Sakîfetü Benî Sâide denilen Benî Sâide gölgeliğinde Ensar bir araya gelmiş ve kendilerinden olan Sa‘d b. Ubade’nin halife olmasında görüş birliğine varmışlardı.
Ancak Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Ebû Ubeyde’nin toplantıdan haberdar olmasıyla durum değişmiş, netice olarak Ebû Bekir (r.a.)’in halife seçilmesine karar verilmişti. Böylelikle Hz. Ebû Bekir “Halîfetü Rasulillah” vasfı ile Hz. Peygamber’den sonra Müslümanların ilk yöneticisi olarak tarihe geçmiştir. Halife olunca yaptığı ilk konuşmada geçen şu sözler, onun yönetim anlayışını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Allah ve Rasulüne itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Bu itaatten ayrılırsam artık sizin üzerinizde itaat görevi kalmaz.
Halife olunca ilk olarak Hz. Peygamber’in Bizans’a göndermek için hazırladığı, ancak hastalığı sebebiyle yola çıkamayan Üsâme b. Zeyd kumandanlığındaki orduyu harekete geçirmiştir. Onun hilafetinde dinden dönenler ve zekât vermek istemeyen gruplar ortaya çıkmış, kararlı bir duruşla hepsiyle mücadele ederek, onları zabtu rabt altına almıştır. Hz. Peygamber’in cihad anlayışını devam ettirerek dönemin iki süper gücü Bizans ve Sasanîler’e ordular göndermiş, zaferler elde etmiştir. Yemâme Savaşında birçok hafız Müslümanın şehit edilmesinden dolayı Kur’an-ı Kerim’in muhâfazası hususunda endişelenen Hz. Ömer’in teklifi üzerine Kur’an-ı Kerim’in mushaf halinde bir araya toplanmasını sağlamıştır.
10. Vefatı
Hz. Ebû Bekir 22 Cemâziyelâhir 13 (23 Ağustos 634) tarihinde 63 yaşında darü’l bekâdan darü’l fenaya irtihâl eylemiştir. Hastalığında, kendisinden sonra halife olarak Hz. Ömer’i belirleyen Hz. Ebû Bekir’in cenazesini de Hz. Ömer kıldırmıştır. Dünyadayken Hz. Peygamber’in en sadık dostu olan Ebû Bekir es-Sıddîk, vefatında da O’ndan ayrılmak istememiş, vasiyeti üzerine Hz. Peygamber’in yanına defnedilmiştir.
Kaynakça
1.Fayda, Mustafa. “Ebû Bekir”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/ebu-bekir
2.Sarıçam, İbrahim. Hz. Ebû Bekir. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2021.