Asırlarca Diyâr-ı Rûm’a rahmet, Dersaadet’e baş tacı olan Ebû Eyyûb el-Ensârî… Resûl-i Zişan’ın Mihmandârı… Şehr-i İstanbul’un Sultan’ı… Doksan yaşında Konstantiniyye yolunda bir Mücahid. Bizler Eyüp Sultan denilince tanırız o mübarek zatı. Birçoğumuz onun hanesinde misafir olmuş, el açıp dua etmiş, manevi iklimini solumuşuzdur. Peki acaba onu ne kadar tanıyoruz? Gelin bu yazımızda beraber İstanbul’un manevi muhafızı Eyüp Sultan Hazretleriyle tanış olalım…
İçindekiler
1. Nesebi ve Ailesi
Tam adı Hâlid b. Zeyd b. Küleyb b. Sa‘leb b. Abduavf b. Ganm b. Malik b. en-Neccar b. Sa‘leb b. Hazrec’tir. Bazı kaynaklarda ismi Teymullah olarak da geçer. Babası Zeyd b. Küleyb, annesi Hind bint Said’dir. Annesinin isminin Zehra olduğunu söyleyen müellifler de mevcuttur. Hazrec kabilesinin Neccar oğulları koluna mensup olan Hâlid b. Zeyd’in Hz. Peygamber’le akrabalık bağı da söz konusudur. Zira Allah Rasûlü’nün dedesi Haşim ticaret maksadıyla Yesrib’e geldiğinde Neccaroğullarından bir hanımla evlenmiştir ki Selma isimli bu hanım, Allah Rasûlü’nün dedesi Abdülmuttalib’in annesidir. Hâlid b. Zeyd’in hanımı Fatıma bint Kays da Hazrecli olup, Benû Neccardan’dır. Ümmü Eyyüp olarak künyelenen Fatıma bint Kays da Hz. Peygamberle akrabadır. Hâlid b. Zeyd’in üç erkek bir kız olmak üzere toplamda dört tane çocuğu vardır. Oğulları Eyyûb, Abdurrahman ve kendi ismini verdiği Hâlid’dir. Kızının ismi ise Amra’dır. Kaynaklarda Ebû Eyyûb’un Fatıma bint Kays dışında Ümmü Hasan bint Zeyd isimli bir hanımla daha evlendiği ve ondan Abdurrahman isimli bir erkek çocuğunun olduğu da geçmektedir. Hâlid b. Zeyd’in doğumu, çocukluğu, gençliği, İslam’dan önceki hayatı hakkında kaynaklarda hemen hemen hiçbir bilgiye rastlanılmaz.
2. Künye ve Lakapları
Hâlid b. Zeyd en çok Ebû Eyyûb künyesiyle meşhur olmuştur. Araplarda künye genellikle büyük erkek çocuğa nispetle verilmektedir ki Hâlid b. Zeyd’in Eyyûb isimli bir oğlu vardır. Ebû Eyyûb künyesi dışında Medine’deki Hazrec kabilesinin Neccaroğulları koluna mensup olduğu için kaynaklarda el-Medenî, el-Hazrecî, el-Necârî, el-Ensârî nisbeleri de geçmektedir. Akabe Biatları’nda yer aldığı için el-Akabî, Bedir Savaşı’na katıldığı için el-Bedrî, muhtemelen Muaviye’yle birlikte Şam yolculuğunda bulunduğundan dolayı ise eş-Şâmî olarak anılmıştır. Tüm bunların yanında onun en özel lakabı hiç şüphesiz Mihmandâr-ı Nebi’dir. Zira o Medine’de Resûl-i Ekrem’i ağırlama onuruna layık olmuştur. Ülkemizde Ebû Eyyûb künyesine ithafen Eyüp Sultan olarak tanınmaktadır. Bu kullanımın ona karşı beslenen sevgi ve hürmetle alakalı olduğu söylenilmekle beraber, Osmanlı padişahlarının türbesi başında kılıç kuşanmalarından kaynaklandığı da düşünülmektedir.
3. Müslüman Oluşu
Kaynaklarda Ebû Eyyûb el-Ensarî’nin İkinci Akabe Biatı’nda yer aldığı zikredilmektedir. Bu bilgiden hareketle onun İkinci Akabe Biatı’ndan önce İslam’ı tercih ettiğini söyleyebiliriz. Tarihi veriler de İkinci Akabe Biatı’ndan bir yıl önce yani, 621 senesinde Müslüman olduğunu ortaya koymaktadır. Hanımı Fatıma bint Kays da eşi Hâlid b. Zeyd ile birlikte Müslüman olmuştur. Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber onu Mus‘ab b. Umeyr ile kardeş ilan etmiştir.
4. Mihmandâr-ı Nebi
Resûl-i Ekrem Efendimiz hicret yurdu olarak seçtiği Medine’ye ulaştığında büyük bir coşku ve sevinç içerisinde karşılanmış, Müslümanlardan her biri onu evinde ağırlamak için adeta yarış içerisine girmişlerdi. Allah Rasûlü ise her zaman olduğu gibi en güzel çözümü bulmuştu. Kimsenin kalbini kırmamak, gönlünü incitmemek için devesinin çöktüğü yerde kalacağını söylemişti. Rasûlullah’ın devesi Kasva Neccaroğullarından iki yetim kardeşe ait olan boş bir araziye çökmüştü ki burada daha sonra Mescid-i Nebevi inşa edilecekti. Allah Rasûlü orada bulunan gölgelikte dinlenirken yanına Ebû Eyyûb gelerek bulundukları yere en yakın evin kendi evi olduğunu ve Resûl-i Ekrem’i misafir etmek istediğini söyledi. Resûl-i Ekrem’in kabul etmesiyle birlikte eşyaları Ebû Eyyûb’un evine taşındı. Böylelikle Ebû Eyyûb Resûl-i Ekrem’in hane-i saadetleri inşa edilinceye dek, yaklaşık yedi ay kadar kâinatın efendisini hanesinde ağırlama şerefine nail olmuş oldu.
5. Rasûlullah’a Karşı Beslediği Derin Sevgi
Ebû Eyyûb el-Ensârî alemler sultanı efendimize derin bir muhabbet ile bağlıydı. Öyle ki Hz. Peygamber’i evinde misafir ettiği süre boyunca kâinatın efendisini en güzel şekilde ağırlamak için gayret sarfetmişti. Rivayete göre Ebû Eyyûb el-Ensârî Allah Rasûlü’nü evinde ağırladığı bir gece uykusundan uyanmış, Hz. Peygamber’i iki katlı evinin alt katında misafir ederek saygısızlık ettiğini düşünmüştü. Durumdan Hz. Peygamber’e söz ettiğinde Allah Rasûlü alt katın kendisi için uygun olduğunu söylemiş, ancak Ebû Eyyûb ona olan hürmetinden “Sen alt katta bulundukça ben çatıya çıkamam” şeklinde karşılık vermişti. Böylelikle Hz. Peygamber üst kata, Hâlid b. Zeyd de alt kata yerleşmişti. Bir başka rivayette ise Ebû Eyyûb bu olayı şöyle nakletmektedir; “Resûl-i Ekrem evimizin alt katına yerleşmişti. Ben de üst kattaki odada idim. Bir gün yukarıdan aşağıya bir miktar su dökülmüştü. Suyun tavandan sızarak Rasûlullah’ın üzerine gelmemesi için suyu bir bez parçasıyla kurutmaya çalıştık. Bunun üzerine Rasûlullah’ın yanına inip dedim ki, ‘Ya Rasûlallah, senin bulunduğun bir yerin üstünde bulunmak bize yakışmaz, yukarıdaki odaya teşrif etmez misiniz? Rasûlullah da o günden sonra üst kata çıktı.” Ebû Eyyûb el-Ensârî Hz. Peygamber’e öyle büyük bir sevgi besliyordu ki O neyi severse onu seviyor, neyden de yüz çevirirse ondan vazgeçiyor, üsve-i hasene olan Resûl-i Ekrem’i her şeyiyle taklit ediyordu. Bir rivayete göre, Rasûlullah’a sarımsaklı bir yemek yapılmış, ancak yememişti. Hz. Hâlid nedenini merak ederek, Allah Rasûlü’ne ‘Sarımsak haram mıdır?’ diye sormuş, Hz. Peygamber, ‘Değildir, lakin ben ondan hoşlanmıyorum’ buyurmuştur. Bunun üzerine Hâlid b. Zeyd ‘Öyleyse senin hoşlanmadığın yahut kerih gördüğün şeyden ben de hoşlanmam’ demiştir. Ebû Eyyûb el-Ensârî Hz. Peygamber’i canı pahasına koruyup kollar gözetirdi. Hayber Fethinden sonra Huyey b. Ahtab’ın kızı Safiyye (r.a.) Müslüman olmuş, Allah Rasûlü ile evlenmişti. O gece Ebû Eyyûb Rasûlullah’tan habersiz sabaha kadar Hz. Peygamber’in çadırının önünde nöbet tutmuştu. Sabahleyin Hz. Peygamber onu bu vaziyette görünce, ‘Savaşta o kadının kocası, babası ve kavminden bazıları öldürüldüğünden size bir kötülük yapmasından korktum.’ şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Allahım! Bana bir zarar gelmemesi için sabaha kadar çadırımın çevresinde o nasıl muhafızlık yaptıysa sen de onu muhafaza et.’ buyurdu.
6. Cihada Olan Düşkünlüğü
Ebû Eyyûb el-Ensârî Hz. Peygamberle birlikte başta Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke’nin Fethi olmak üzere bütün gazvelere katıldı. O savaşlarda genellikle Hz. Peygamber’in yanında bulunur, onu koruyup kollar, çadırının başında nöbet tutardı. İbnü’l Cevzi Allah Rasûlü’nün korumaları arasında Ebû Eyyûb’un da ismini zikretmektedir. Bütün bir ömrünü Allah yolunda cihad etmeye adayan Ebû Eyyûb’un şöyle dediği rivayet edilmektedir;
Hak Teala: “Ey Müminler! Gerek hafif/süvari, gerekse ağırlıklı/piyade olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda muharebe edin.” buyuruyor. Bu durumda ben kendimi muharebeye gidecekken ya hafif/süvari veya ağırlıklı/piyade kategorilerinin dışında görmüyorum.
Ebû Eyyûb Rasûlullah’ın vefatından sonra da Hz. Ebû Bekir zamanında yapılan bütün seriyye ve gazvelere katılmış, Hz. Ömer döneminde Suriye, Filistin, Mısır fetihlerinde yer almıştır. Hz. Osman’ın hilafetinde gerçekleşen Kıbrıs seferinde de bulunmuştur. Hz. Ali zamanında Ali-Muaviye çekişmesinde Hz. Ali’nin yanında yer alarak, Cemel ve Sıffin savaşlarına katılmıştır. Hz. Ali’nin Haricilerle olan mücadelesinde de onu yalnız bırakmamıştır. Ebû Eyyûb el-Ensârî Emeviler dönemindeki İstanbul Kuşatmasına ileriki yaşına rağmen katılmaktan geri durmamış, son nefesine kadar Hak yolunda cihad eden bir mücahid olmuştur.
7. İlmi Yönü
Ebû Eyyûb el-Ensârî ilmi yönüyle sahabe arasında seçkin kimselerden biriydi. Zira Rasûlullah’ın vefatından sonra ilminden istifade etmek ve fetva almak için kendisine müracaat edilirdi. Ebû Eyyûb fıkıh konusunda temayüz etmiş bir sahabiydi. Müslümanlar içinden çıkamadıkları fıkhi meseleleri ona danışırlardı. Fıkıh konusundaki bilgisinin yanında o, Hz. Peygamber’den yalnızca 150 kadar hadis rivayet etmiştir. Hz. Peygamber’e olan sevgi ve bağlılığından ötürü yanından hiç ayrılmayan Ebû Eyyûb’un bu denli az hadis nakletmesi de esasında ilmi titizliğiyle alakalıdır. Nitekim o hadis rivayetinde o kadar titiz davranmıştır ki bilmediği bir hadisi Ukbe b. Amr’dan bizzat rivayet etmek için Medine’den Mısır’a kadar gitmiştir. Aynı zamanda ömrünün cihad ile geçmesi de onu hadis rivayetinden alıkoymuştur. İbnü’l Cevzi, Hz. Peygamber’in vahiy katipliğini de yapmış olan Ebû Eyyûb’un Kur’an’ın tamamını ezberlediğini nakletmektedir. Hz. Osman zamanında Medineli asiler tarafından halifenin namaz kıldırması engellenince Hz. Ali’nin tavsiyesi üzerine Ebû Eyyûb’un vazifelendirilmiş olması da toplumda onun bilgisine güvenildiğini göstermektedir. Aynı zamanda Müslümanlar arasında böylesine karışık bir vaziyette Ebû Eyyûb’e güvenilmesi herkes tarafından sevilen, saygı gösterilen bir şahsiyet olduğunu da ortaya koymaktadır.
8. Cesareti
Ebû Eyyûb el-Ensârî tabiatı itibariyle cesaretli, doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyen, haksızlıklara tahammül edemeyen bir şahsiyetti. Müslümanlarla istihza eden münafıkları Rasûlullah’ın emri üzerine mescitten hiç korkmadan yaka paça kovması onun cesaretinin güzel örneklerinden biridir. Yine o Hz. Peygamber’in sünnetine muhalif davranan valileri tenkit etmekten de çekinmemiştir. Zira namaz vakitlerini geç kıldırdığı için Medine valisi Mervan’a muhalefet etmiş, Mervan kendisine niçin böyle davrandığını sorduğunda; “Rasulullah’ı namaz kıldırırken gördüm. Ona uyarsan biz de sana uyarız. Muhalefet edersen biz de sana muhalefet ederiz.” şeklinde cevap vererek açıkça tavrını ortaya koymuştur. Bir defasında Şam’a Muaviye’nin huzuruna gittiğinde Ebû Eyyûb’un tavrına şaşıran Muaviye’nin “Ne var? Şeriate uygun olmayan bir hal mi gördün? demesi üzerine, hiç çekinmeden “Evet, Sünnetin yerini bidatler tutmuş olduğunu gördüm. Sana yalnız takva ile muamele etmeyi tavsiye ederim. demiş ve “Senin meclisine bir daha gelmem.” diyerek Muaviye’nin yanından ayrılmıştır. Ebû Eyyûb gördüğü yanlışlara müdahale eder, hemen düzeltmeye çalışırdı. Bir rivayete göre ganimet taksim edilirken bir kadının ağladığını gördü. Ne olduğunu sorunca kadını çocuğundan ayırdıklarını öğrendi. Bunun üzerine çocuğun elinden tutup annesine teslim etti. Böyle yapmasındaki sebep merak edilince “Hz. Peygamber’den kim anne ile çocuğu birbirinden ayırırsa Allah da o kimseyi kıyamette sevdiklerinden ayırır” buyurduğunu işittim.” dedi.
9. Cömertliği
Ebû Eyyûb son derece cömert, eli açık bir insandı. Her gün Hz. Peygamber’e sofra hazırlamayı adet edinmişti. Yine bir gün Allah Rasûlü yanında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ile Ebû Eyyûb’un evine geldiler. Ebû Eyyûb Rasûlullah’a önce üzerinde olgunlaşmış ve olgunlaşmamış hurmaların olduğu bir dalı uzattı. Allah Rasûlü “Keşke olgunlarından toplasaydın” buyurunca “Her türlüsünden tadasınız diye böyle yaptım.” dedi. Daha sonra bir oğlak kesti, yarısını pişirdi, yarısını da kebap yaptı ve misafirlerine ikram etti. Hz. Peygamber kebaptan biraz alıp, bir yufkaya koyarak;
“Bunu kızım Fatıma’ya götür, günlerdir o böylesini tatmadı.” buyurdu. Bunun üzerine derhal onu Hz. Fatıma’ya teslim edip geldi. Onun ne denli cömert bir kimse olduğu şu örnekte de açıkça görülmektedir; Kölesi Eflah ile kırk bin dirhem karşılığında mükâtebe antlaşması yaptı. Bir müddet sonra insanlar mükâtebeyi çok ucuza yaptığını söylemeye başladılar. Bunun üzerine Ebû Eyyûb Eflah’a mükâtebeyi iptal ettiğini söyledi. Eflah’ın ailesi ise kölelikten kurtulmuşken, tekrar köleliğine dönecekleri için serzenişte bulundular. Bir müddet sonra ise Ebû Eyyûb Eflah’ı yanına çağırdı ve ona:
Seni azad ediyorum, bundan böyle hürsün, mükâtebe için topladığın paralar da senin olsun. Ben senden herhangi bir karşılık istemiyorum.
10. Vefatı
Ömrü gaza meydanlarında, Allah yolunda cihatta geçen Ebû Eyyûb el-Ensârî, ihtiyarlık döneminde olmasına rağmen Müslümanların ilk İstanbul Kuşatmasına katılmaktan geri durmadı. İstanbul Kuşatması onun katıldığı son sefer oldu. Zira kuşatma devam ederken hastalanarak 49(669) senesinde vefat etti. Ancak 50(670), 52(672), 55(675) yıllarında vefat ettiğine dair farklı rivayetlerde söz konusudur. Cenaze namazı Yezid b. Muaviye tarafından kılınan Ebû Eyyûb’un naaşı, vasiyeti üzerine surların yakınına defnedildi.
Meraklısına: Bizans İmparatoru bir Müslümanın kendi toprakları içerisinde defnedildiğini öğrenince İslam kumandanına, onu kabrinden çıkarıp, vahşi hayvanlara cesedini parçalatacağını söyledi. Ancak böyle bir şey yapıldığı takdirde İslam beldesindeki tüm Hıristiyan mezarları ve kiliselerine zarar verileceği haberi üzerine kabre asla dokunulmayacağına dair teminat vermek zorunda kaldı. Ebû Eyyûb’un düşman toprakları içerisinde kalan mezarının akıbetiyle ilgili kaynaklarda birbirinden farklı rivayetler mevcuttur. Rivayetlere göre surların dışında kalan kabir zamanla bir bina içerisine alınmış ve Hıristiyan Bizanslılarca kıtlık zamanlarında yağmur istemek için ziyaret edilen bir türbe haline gelmiştir. Böylelikle İstanbul’un fethine kadar kabr-i şerif korunmuştur. Kabrin bu şekilde asırlarca muhafaza edilmesi Ebû Eyyûb’un Hz. Peygamber’in “Allah da seni korusun!” duasına mazhar olmasıyla bağdaştırılmıştır. Seyyah Ali b. Ebû Bekir el-Herevi’nin(ö.611/1215) Ebû Eyyûb’un mezarını ziyaret ettiğini söylemesi de kabrin muhafaza edildiğini göstermektedir. Bununla birlikte Osmanlı Tarihi kaynaklarındaki kabrin Akşemseddin tarafından keşf yoluyla tespit edildiğine dair anlatı bu rivayetlerle çelişir gözükmektedir. Burada iki ihtimalden söz edilebilir. Birincisi, İstanbul’un fethedildiği sırada sur dışında Ebû Eyyûb’un kabri dışında kutsal kabul edilen pek çok mezarın olması, dolayısıyla Eyüp Sultan’ın kabrinin yerinin net olarak bilinememesi, ikincisi ise, 1204 senesinde Latinlerin İstanbul istilasında Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen yerleri yağmalamaları esnasında Ebû Eyyûb’un kabrinin de yıkılmış olmasıdır. Netice olarak kabrin yeri Akşemsettin tarafından keşfedilince Fatih Sultan Mehmet Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin mezarı için görkemli bir kubbe inşa ettirmiştir. Kabrin etrafına da iki minareli bir cami, çifte hamam, medrese ve imaretten oluşan bir külliye kurdurmuştur. Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin mezar-ı şerifine Osmanlı padişahları tarafından büyük bir hürmet gösterilmiş, padişahların tahta cülûsunda kılıç kuşanma merasimleri Eyüp Sultan’ın türbesi önünde icra edilmiştir. Eyüp Sultan Hazretleri bugün hala şehr-i İstanbul’u nuruyla aydınlatmakta, her gün kendisine gelen binlerce misafirini manevi atmosferinde ağırlamaktadır.
Hazret-i Hâlid ki Rûm sultanıdır
Verdi İslâmbol’a nûrundan ziyâ
Kaynakça
1.Altunova, Hasari. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin Hayatı ve Rivâyetleri. Şanlıurfa: Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018.
2.Bayındır, Furkan. Hâlid b. Zeyd’in Hayatı ve Hadis Rivayetindeki Yeri. Karabük: Karabük Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019.
3.TDV İslâm Ansiklopedisi Algül, H. (23, 06 21). Ebû Eyyûb el-Ensârî.