İmam Malik rahmetullahi aleyh ( d.712 – v.795 Medine) asıl adı Malik bin Enes dört hak mezhepten Maliki mezhebinin imamı, müçtehit ve muhaddis bir âlimdir. Peygamber Efendimiz aleyhisselam’ın hicret edip Refik-i Âlâya göçtüğü şehirde yani Medine’de yetişmiş, orada yaşamış ve Rasûlullah’ın mescidinin imamı olmuştur. Yaşamı boyunca Kur’an-ı Kerim’in ve sünnet-i seniyyenin yolunda yaşamış, fıkhını da bunun üzerine kurmuştur. Halifelerin fetva aldığı, ilim öğrenmek için büyük imamların rahlesinde soluklandığı bu değerli âlim, devrinin diğer müçtehit imamları gibi yanlış olan bir fetvayı vermediği için Medine’nin ortasında kırbaç cezasına çarptırılmış, valinin bu cezasından sonradan haberi olan halife durumu anlayıp imamdan özür dilemiştir.
Allah-u Teâla en sevgili peygamberinin izinden giden ve ona saygıyı olabildiğince yüksek tutan tüm kullarına büyük mükâfatlar vermiştir. İmam Malik de Rasûlullah’ın şehrinde, onun mübarek kabri şerifine saygısından onun şehrinde hiçbir zaman at ile dolaşmamış, yaya gezmiştir. Kendisi bir mezhep kurma kaygısı gütmediği halde vefatı sonrasında içtihatlarını sürdüren talebeleri ve halk tarafından zamanla Maliki mezhebi oluşmuş ve günümüze kadar yaşayan dört ehlisünnet mezhepten biri olmuştur.
Bu hikâyemizde değerli imamlarımızdan, büyük âlimlerimizden biri olan İmam Malik’in hem çileli hem de saygın yaşamından bir kesit sunuyoruz.
İmam Malik’in Hayatı
İmam Malik, imam olmadan çok evvel Malik bin Enes adıyla Medine sokaklarına gezerken ne ilimden ne zikirden almadığı zevki güvercinleri beslemekte, onlarla oyunlar oynamakta alırdı. Daha çocuk denilecek bir yaştaydı ama kardeşi Nadr ilme pek meraklı olduğundan babalarının sorduğu suallere hemencecik cevap verir, Malik ise ya cevapsız kalırdı ya da doğrusunu söyleyemezdi. Babaları bu duruma içerlemiş olacak bir gün oğluna hitaben: “Güvercinler seni oyaladı.” diye çıkıştı.
Küçük Malik babasının bu uyarısını kulak arkası edemedi, ertesi sabah yine güvercinlerin yanına gittiğinde eskisinden pek zevkli gelmemişti onlarla ilgilenmek. “Ne vardı yani doğru cevap verseydim!” diye kendine kızdı ama sonunda ilime vakit ayırmaya karar verip bir hocanın rahlesi başına oturmaya başladı. Hocası ağırlıklı olarak hadis üzerine eğitim veriyordu ve artık Malik, güvercinleri değil ravileri ve isnatları kovalıyordu.
…
“Bilmiyorum.”
“Ey imam, nasıl bilmiyorsun? Bu meselenin özü nedir?”
“Bilmiyorum.”
“Yahu bu kadar basit bir meseleyi neden bilmiyorsun?”
Malik bin Enes güvercinleri bırakıp ilmin kanatları altına girdiğinin üzerinden yaklaşık on beş yıl geçtikten sonra Mescid-i Nebevi’nin imamı olarak fetva makamına da layık görülmüştü. Hadis rivayet etmeye dahi altı yüzden fazla hocadan ders aldıktan sonra başlayan bu titiz âlimin en çok söylediği söz “Bilmiyorum.” sözüydü. Kapısına gelen birinin sorduğu fetvaya defalarca “Bilmiyorum.” dediğinde muhatabı sorduğu meseleyi basite alınca da hiddetlenmiş ve şu cevabı vermişti: “Basit bir mesele ha! İlmin basiti olur mu? Kıyamet günü sorulacağımız hiçbir şey basit değildir!”
Titiz âlim kendisine bir fetva sorulduğunda, cennet ile cehennem arasında konmuş da bekletiliyormuş gibiydi sanki. Meseleyi yüzde yüz bilmiyorsa hep “Bilmiyorum.” derdi. “Ah… Güvercinlerle oynamak gibi mi ilimle uğraşmak? Güvercinleri yemlemekle aynı şey mi fetva vermek, hadis nakletmek? Bu işleri nasıl basite alırlar, hayret ki ne hayret!”
İmam Malik bir gün bir işi dolayısıyla Medine’den çıktı, birkaç saat sonra geri döndü. Beraberindekiler atları ve develeri üzerinde şehre kolayca girerken imam yakınlardaki bir hurmalıkta atından indi ve şehre yürüyerek girdi. Diğerleri şaşkın şaşkın, vakarıyla, tevazuunu harman etmiş bu âlimi inceliyordu, birisi dayanamayıp sordu: “Ya imam, ne diye atını hurmalıklarda bırakırsın da kendin ta mescide kadar yürüyerek gelirsin?”
İmam Malik muhatabına doğru döndü ve bakışlarını hüzünle yere indirerek “Rasûlullah aleyhisselam’ın şehrinde atın üzerinde dolaşmaktan hayâ ederim…” deyip yürüdü, gitti. Onun “İlimden önce edep öğrenin.” düsturuna vakıf olan talebeleri ise bu olaya hiç şaşırmamışlardı.
“Ah… Güvercinlerin peşi sıra koşuşturmak gibi önemsiz bir iş mi ki bu, bana soruyorlar? Sanki ben de çok büyük bir şey yapmışım da sanki… Rasûlullah’a sevgimi ve ona olan hürmetimi layıkıyla yerine getirebilmem mümkün mü?” Bunu diyen imam vefat ettiği seksen küsür yaşlarına kadar Medine sokaklarında asla ne bir at ne de bir deve üzerinde gezmemişti.
Vakit geldi, her ilim ehlinin sınandığı gibi Mescid-i Nebevi’nin imamı da siyasi yönetimle sınandı. Medine valisinin bir talebi üzerine verdiği fetva istenildiği gibi olmadığından mütevellit birkaç defa uyarı aldı, fetvasını değiştirmesi salık verildi. “Allah’a sığınırım!” diyen imamın karşısında insaftan nasip alan biri yoktu ki istenilen kararı versin diye hunharca alınıp şehrin göbeğine getirilmiş, defalarca kırbaçlanmıştı.
İmamlarını yalnız bırakmayan halkın toplanmasıyla kırbaç cezası uzun sürmedi lakin dirayetli âlim omzundan ciddi yara aldı. Bir fetvası için valileri zora koşmak zorunda bırakan bu imam evinde istirahatteyken “Ah… Güvercinlerin kanatlarını taramaya benzer mi Allah’ın dini için kolundan kanadından olmak? Birazcık incindiyse bu omuz, ne diye ağlayıp isyan etsin ki bu adam?” diye söylüyordu.
Ve dediği gibi de oldu bu cezayı sonradan haber alan ve verilen fetvanın yanlış olmadığını öğrenen halife, imamın yanına gelerek özrünü beyan etti ve valiye kısas uygulayacağını söyledi lakin muhatabı onu şaşırtarak: “Allah’a sığınırım! Bana vurulan her kırbacı ona helal ettim… O hem Rasûlullah’ın akrabası hem de Onun şehrinin valisidir…”
İşte bu yüzden o, İmam Malik oldu, hadislerin üzerine kanatlarını geren oldu. Peygamber sevgisinden şehrine, şehrindeki valiye, valinin cezasına dahi affı ile hürmet eder oldu.
Küçükken güvercinlerin kanat çırpışlarıydı zevki,
Babasının sözüydü onu ilme iten şevki,
Şehrinde hep yayan yürüttü peygambere duyduğu sevgi,
Bu hürmetin neticesi verildi ona ümmete imamlık mevki.