İslam’ın kıblesi olan Kâbe‘deki Müslümanlar | |
Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah Arapça: لا اله الا الله محمد رسول الله Türkçe: Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir. (Kelime-i tevhid) | |
Tip | Monoteizm |
---|---|
Milliyet | Çok uluslu |
Sınıflandırma | İbrahimî din |
Aktif saha | Dünya çapında |
Kutsal metin | Kur’an |
Tanrı | Allah |
İbadetler | Namaz, oruç, zekât, hac |
İbadethane | Cami, mescit, cemevi |
Vaiz | İmam, hâfız, müezzin, dede |
Merkez | Mekke, Suudi Arabistan |
Kutsal yerler | Kâbe (Mekke) Mescid-i Nebevî (Medine) Mescid-i Aksa (Kudüs)[1] Arafat Dağı (Mekke) |
Kutsal gün | Cuma |
Kutsal vakitler | Ramazan Kadir Gecesi Ramazan Bayramı Kurban Bayramı Miraç Kandili Berat Kandili Regaib Kandili Mevlid Kandili Üç aylar Muharrem ayı |
Kuruluş | MS y. 610 Mekke, Hicaz, Arabistan (günümüzde Suudi Arabistan)[not 1] |
Kurucu | Hz.Muhammed (y. 570–632)[not 1] |
Mezhepler | Sünnîlik Şiîlik Haricîlik Alevilik |
Takipçi | y. 2 milyar[2] |
İslam[not 2] (Arapça: اَلْإِسْلَامُ, romanize: el-’İslāmⓘ), İslamiyet veya Müslümanlık,[3] tek Tanrı inancına dayalı en yaygın İbrahimî dinlerden birisidir.[4][5] Allah‘ın resulü ve son peygamber olduğuna inanılan Muhammed tarafından 610 yılında, Arabistan‘ın Mekke şehrinde kurulmuş ve yayılmıştır.[not 1] Takipçilerine, “iman etmiş” veya “inanan” anlamlarına gelen mümin[6] veya “Allah’a teslimiyet gösteren” anlamına gelen Müslüman[7][8] denir. Günümüzde İslam, 2 milyarı aşkın takipçi sayısıyla yeryüzünün Hristiyanlıktan sonraki en kalabalık dinidir.[9]
İslam inancına göre İslam’ın kutsal kitabı olan Kur’an‘ı oluşturan ayetler ve sureler, Cebrâil Aleyhisselam aracılığıyla, ilki 610 yılında olmak üzere sözlü olarak Hz.Muhammed‘e vahyedilmiştir. İslam’ın temelinde, “tek ilah olarak Allah‘a, O’nun eşi ve benzerinin olmadığına inanmak” anlamına gelen tevhit inancı yatmaktadır. İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an‘ın dışında Hz.Muhammed‘in hayatı, davranış tarzı (sünnet) ve sözleri (hadis) de çoğu Müslüman için bağlayıcı bir öneme sahiptir.
Müslümanlar, İslam’ın Hz.Adem, Hz.İbrahim, Hz.Musa ve Hz.İsa gibi peygamberler aracılığıyla daha önce de birçok kez vahyedilmiş olan eksiksiz ve evrensel bir din olduğuna inanırlar.[9][10] Müslümanlar, dili Arapça olan Kur’an‘ı Allah’ın değiştirilmemiş son vahyi olarak kabul ederler.[11] Diğer İbrahimî dinlerde olduğu gibi, İslam’da da doğruların cennette ödüllendirileceği ve haksızların cehennemde cezalandırılacağı inancı vardır.[12] Namaz, oruç ve maddi duruma göre zekat ve hac, İslam dininin başlıca ibadetleri arasında yer alır. İslam, Tanrı’nın (Allah) bir ve tek olduğunu, her şeye gücünün yettiğini, merhametli olduğunu, doğmayıp doğurmadığını[not 3] ve eşi ile benzerinin olmadığını öğretir.[13][14][15] Mekke, Medine ve Kudüs şehirleri, İslam’ın en kutsal mekanlarına ev sahipliği yapmaktadır.[16]
İslam dini, yaklaşık 610 yılında Mekke‘de ortaya çıktı.[17] Hz.Muhammed, İslam dinini yaymasının yanı sıra, siyasi ve askeri bir yapılanmaya da gitti ve Medine‘de İslam Devleti‘ni kurdu. Muhammed’in ölümünden sonra, halife denilen hükümdarlar bu devletin ardılı olma iddiasıyla egemenlik sürdüler ve hanedanlarca yönetilen imparatorluklar kurdular; Emevî ve Abbâsî hanedan topraklarının zamanla bölünmesiyle yeni ve farklı Müslüman devletler ortaya çıktı. 8. yüzyıla gelindiğinde İslam inancı, batıda İber Yarımadası‘ndan doğuda İndus Nehri‘ne kadar uzanıyordu. Daha sonraları İslam’ın Altın Çağı, yani 8. yüzyıl ortalarında başlayan ve 13. yüzyıl sonlarına kadar devam eden, Müslüman dünyasının çoğunun bilimsel, ekonomik ve kültürel yönden zirvede olduğu tarihsel dönem yaşandı.[18] 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar sömürgeleştirilen Müslüman çoğunluklu çeşitli bölgeler, II. Dünya Savaşı‘ndan sonra bağımsızlıklarını kazandılar.[19] İslam, Orta Çağ‘daki Haçlı Seferleri‘nden ve Batı‘nın sömürgeci egemenliğinden sonra hem ideolojik hem de siyasal olarak Hristiyan dünyasıyla çatışmaya girdi.[20]
Siyasî ve teolojik kavramlarla birbirinden ayrılan Sünnilik ve Şiilik, İslam mezheplerinin başlıcalarıdır.[23] Fakat İslam toplumlarında, kelâm ve fıkıh konuları ile ilgili olarak çok sayıda mezhep bulunur. Günümüzde geleneksel mezheplerin dışında modernist, Kur’ancı veya tarihselci olarak adlandırılan çeşitli görüşler ve yaklaşımlar da mevcuttur.
Dünya nüfusunun yaklaşık %25’ini (yani dörtte birini) kapsayan İslam dini,[24] en büyük dinlerden biri olarak varlığını sürdürüyor. Müslümanların %80-90’ı Sünni, %10-20’si de Şii‘dir.[20] Yaklaşık 50 ülkenin nüfusunun çoğunluğu Müslümandır. Müslümanların çoğunluk nüfusta bulunduğu ülkelerin bir kısmı dine dayalı şeriat yönetimlerini benimsemekte, bir kısmı şeriatı belirli alanlarda uygulamakta, bir kısmı şeriatı esas almayıp İslam’ı sadece resmî devlet dini kabul etmekte, geriye kalan diğer ülkeler ise şeriatı devre dışı bırakan laik sistemlerle yönetilmektedir. Endonezya, en büyük Müslüman nüfusa sahip ülkedir; Müslümanların yaklaşık %13’ü (231 milyon) orada yaşamaktadır.[24] Onu sırayla Pakistan, Hindistan ve Bangladeş izlemektedir.[25] Hindistan, sayısal açıdan dünyanın en büyük Müslüman azınlık nüfusunun (195 milyon) yaşadığı ülkedir. Genel olarak Müslümanların yarısından fazlası Asya‘da, %25’i Orta Doğu ve Kuzey Afrika‘da yaşar; ama dünyanın neredeyse her ülkesinde Müslüman topluluklar vardır.[20][26]
İçindekiler
Etimoloji
İslam, Arapçada “س ل م (sin, lam, mim)” kökünden oluşup bu kökten türeyen “teslimiyet” anlamına gelmektedir.[4][27] Sonuç olarak İslam, “teslimiyet”[4] anlamına gelirken, Müslüman da “teslim olan” anlamına gelir. Burada teslim olunan, tek Tanrı olduğu kabul edilen Allah‘tır.[27][28] Sözlükte “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, barış yapmak” anlamlarındaki selm kökünden türemiştir. İbn Kuteybe, kelimeyi “boyun eğmek ve itaat etmek” anlamında açıklar. Sonraki kaynaklarda genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş ve “sulh, selâmet, boyun eğmek, tâbî ve teslim olmak” manaları öne çıkarılmıştır.[29]
”Müslüman” kelimesi, Arapça müslim kelimesine Farsça çoğul eki takılarak elde edilmiş bir kelimedir.[30] Ancak Türkçede tekil gibi kullanılır ve çoğul için Müslümanlar denir.
İnanç esasları ve inançlar
İslam’da iman, Akide, Kelam ve İslam mitolojisi
Sünnilikte (Ehl-i Sünnet)
Sünnilikte inanç esasları, amentü (İmanın Şartları) olarak adlandırılır. Klasik kelâm mezhepleri, imanın şartlarından birini kabul etmeyen kişiyi kâfir veya mürted olarak sayarlar. Kur’an‘dan alınarak özetlenen iman esasları şunlardan oluşur:[31][32]
Allah‘a, meleklere, kutsal kitaplara, peygamberlere, kıyamete, ölümden sonra dirilmeye ve ahiret hayatına iman etmek, kaza ve kadere iman etmek
Allah
İslam’daki iman esaslarının birincisi ve temeli Allah‘a, onun varlığına, yaratıcı olarak ibadet edilmeyi hak eden tek Tanrı olduğuna, onun dışında tapınılan her şeyin batıl olduğuna inanmak, yani tevhiddir. İslam’a göre içerisindeki her şeyle birlikte evrenin yaratıcısı, doğma ve doğurma sıfatlarından münezzeh ve tek Tanrı olan Allah’tır. Onun varlığı ezeli ve ebedidir. Her şeye gücü yeter.
”Allah” kelimesi, İslam öncesi dönemde çok tanrılı inanca sahip olan Arap toplumunda Tanrı anlamına gelen bir sıfat veya baş Tanrı kabul edilen Hubal için kullanılan bir isimdi.[33] El-Lât, El-Uzzâ ve El-Menât gibi putlar, baş Tanrı olan Hubal‘in şefaatçileri ve kızları olarak inanılırdı.[34] İslam ile birlikte, Arap toplumundaki çok tanrılı inanç tek bir Tanrıya indirgenmiş ve ilahların sembolü olan putlar kaldırılmıştır. İslam toplumunda Allah ismi, Tanrı’nın özel adı olarak kullanılmakla birlikte, Allah için kullanılan birçok başka isimler de vardır. Bu isimlerden derlenen 99 tanesi özel bir şekilde ele alınır ve birçoğu Kur’an‘da Allah için kullanılan ifadelerden köken alan bu isimlere topluca “güzel isimler” anlamına gelen Esma’ül Hüsna denir.[35]
Öte yandan Allah’ın birliğini ifade eden tevhid öğretisi, İslam’daki en büyük günahın, yani tevhidin ihlali olan bağışlanamaz şirk koşma günahının temelini de oluşturur. Allah’a ortak koşmak, ya birden çok Tanrı’ya inanmaya ya da Allah’ın tam olarak kusursuz olmadığına ve bir ortağa ihtiyaç duyduğuna inanmaya işaret eder.[38]
İslam, Allah’ın insan idrakının ötesinde olduğunu öğretir. Bu durum, Müslümanların Allah’ı düşünmelerine; kim olduğu, ne olduğu ve nasıl olduğu konularına kafa yormalarına herhangi bir engel teşkil etmez; ama asla Allah’ın niteliklerini ya da işlerini anlama beklentisiyle bunu yapmamalılar. Çünkü İslam’a göre insan aklı ve bilinci sınırlı olduğu için, Allah’ı idrak etmeleri de mümkün değildir.[39]
Kelam, İslam inanç felsefesini oluşturan bilim dalının adıdır. Tanrı benzetmesi hakkında antropomorfik bir dil kullanılıp kullanılamayacağı konusunda Yahudi, Hristiyan ve İslam düşünce tarihinde oldukça yoğun tartışmalar olmuştur. Kutsal kitaplarda Tanrı’yı hem teşbih eden hem de tenzih denilen olumsuzlama örneklerine rastlanmaktadır. Üç İbrahimi dinin de bu konuya yaklaşımını incelediğimizde, hem Kur’an’ın hem de Kitab-ı Mukaddes’in olumsuz nitelemeler yanında olumlu nitelemeleri çok daha fazla kullanıldığı görülecektir; yani vahiyde tenzihten çok teşbih vardır.[40]
Allah inancı ve diğer inanç sorunları üzerinde kelamcılar ve imamlar tarafından yürütülen tartışmalar sonucunda birçok kelam ekol ve mezheplerinin ortaya çıktığı görülür:[41]
- Şii – Sufi ekol: Sembolik ifadelerle Allah’ın anlatılmasını onaylar.
- Mücessime, müşebbihe, Selefi, Vehhabî: Kur’an ve hadislerde geçen “antropomorfik” anlatımları gerçek olarak değerlendirmiş ve Tanrı‘nın bazı ad veya fiillerine insansı etkiler atfetmişlerdir. Kur’anda da kullanılan ifadelerle Allah’ı teşbihlerle anlatır, ona el-yüz atfeder ve arşta oturduğunu kabul ederler.
- Mâtürîdî – Eş’ari: Sınırlı bir insan-Tanrı benzerliğini kabul eder: görme ve işitme gibi. Allah’ın eli, yüzü gibi ifadeler ise müteşabih kabul ediliyor.
- Mutezile – Cehmiyye: Tevhide aykırı bularak Allah’ın herhangi bir şekilde insana benzetilmesine karşı çıkar ve mutlak soyutlama yapar.[42][43]
Ruhaniler (Melek, Cin ve Şeytan)
İslam inancında melekler, Allah’ın kendine ibadet ve emirlerini yerine getirsinler diye nurdan yarattığı üstün, ruhanî varlıklardır.[44] Fatır Suresi‘ne göre melekler iki, üç veya dört kanatlı elçilerdir.
Baş melek Cebrail Aleyhisselam, Allah’tan peygamberlere vahiy getirir; Mikâil Aleyhisselam, doğa olaylarıyla; İsrafil Aleyhisselam, Kıyamet ve yeniden diriliş günü Sûr üflemekle; Azrail Aleyhisselam ise canlıların hayatını sona erdirmekle görevlidir. Bunların dışında, insanların sevap ve günahlarını yazan Kirâmen Kâtibîn, insanları kabirde sorguya çeken Münker ve Nekir ve Allah’ın tahtını taşıyan Hamele-i Arş melekleri de vardır.
İslam kültüründe melekler dışında, iyi ve kötülerinin bulunduğuna ve değişik kılıklara girebildiklerine inanılan cinler bulunur. Kur’an‘ın 72. suresi Cin Suresi‘dir ve birçok Kur’an ayetinde de onlardan bahsedilir. Buna göre cinler, tıpkı insanlar gibi akıl sahibidirler, iyi (müslüman) ve kötü karakterli olanları vardır, yerler, içerler ve çoğalırlar. Cinci ekoller ve Mitolojik anlatımlarda onlar insanlarla ilişkiye girer.
Şeytanlar ve İblis değişik ayetlerde geçer. Müslümanlar, Kur’an okumaya başlarken Euzü Besmele çekerek[45] kovulmuş ve lanetli şeytanın şerrinden Allah’a sığınırlar. İnanca göre Allah Adem‘i topraktan yarattığında İblis, diğer meleklerin ve cinlerin aksine Adem’e secde etmemiş; onun topraktan ve kendinin de ateşten yaratıldığını[not 4] ve dolayısıyla da kendini daha üstün gördüğünü dile getirdiği için Allah tarafından lanetlenmiş ve kovulmuştur.[46][kaynak güvenilir mi?] O günden sonra da İblis, kıyamet gününe değin Adem’in soyundan gelen insanları kötülüğe teşvik edeceğine dair yemin etmiştir. Bu olay, Kur’an’ın belli başlı ayetlerinde de geçmektedir.
Peygamberler
İslam’da, diğer Semavi dinlerin de zaman zaman İslam olarak adlandırıldığı, yoldan çıkan ve sapıtan insanları Allah’a çağırmak için bazılarının adı Kur’an’da anılmış olan peygamberler gönderildiğine inanılır. Hristiyanlık ve Musevilikte aziz, din büyüğü, ata ya da siyasi şahsiyetler olarak kabul edilen bazılarından da peygamber olarak bahsedilir[49] ve onlara dair kıssalar büyük benzerlikler gösterir.[50]
İslam’a göre insanın ve peygamberlerin tarihi, ilk insan ve peygamber sayılan Âdem ile başlar.[not 6] Son peygamber ise Muhammed‘dir. Kökü ise, inancı açıklamaya gönderilen peygamberler silsilesinin ilk peygamberi İbrahim‘e dayanır. Musa ve İsa gibi birçok peygamberin de içinde olduğu bir silsiledir bu. Kur’an’da ise peygamberlerin sayısına dair kesinlik addeden bir ifade bulunmaz ve yalnızca 25 peygamber, ismen anılır.[51]
“ | And olsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mucize getiremez. Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar. (Mümin Suresi: 78) | „ |
Hadislerde ise peygamberlerin sayılarıyla ilgili çokluk ifade eden rakamlar verilir.[50] Bu sayılar, genellikle 124.000 olarak verilir.
İslam’da peygamberlerin birtakım üstün sıfatlar (zekâ, anlayış, doğruluk, günahsızlık vb.) ile donatıldıklarına, mucizeler göstererek insanları doğruya çağırdıklarına, son peygamber olan Hz.Muhammed‘in geleceğini ve kıyameti haber verdiklerine inanılır. Bunlardan Hz.Adem, ilk peygamber olmasıyla; Hz.Nuh, “Tufan” adı verilen olayıyla; Hz.İbrahim, tevhid mücadelesi ve Nemrud tarafından ateşe atılması olayıyla; Hz.Yusuf, kendi adını taşıyan kıssasıyla; Hz.Musa, Hz.Davud, Hz.İsa ve Hz.Muhammed ise getirdikleri şeriat ve kitaplarıyla öne çıkarlar. Hz.Musa’ya Tevrat, Hz.Davud’a Zebur, Hz.İsa‘ya İncil ve Hz.Muhammed’e Kur’an‘ın indirilmiştir.
İslam inanışına göre, Kur’an’da adı geçen veya geçmemiş olmasına rağmen daha önceden gelmiş olup da sayıları tam kesin bilinmeyen peygamberden birine bile inanmayan kişi, tam anlamıyla Müslüman olamaz.[53][kaynak güvenilir mi?]
İslam’da peygamberlik misyonu iki kategoride değerlendirilir: nebîler ve resuller. Buna göre resuller, kendileriyle birlikte yeni bir şeriat (dinî hükümler, kutsal kitaplar) gönderilen, Allah’ın elçileri olarak tanımlanırlar.[54][50] Her resulün bir nebî olduğu, buna karşılık her nebînin bir resul olmadığı söylenir. Nebîler, şeriat getirmedikleri için kendilerinden önceki son resulün şeriatına uyarlar. Bu anlayışta Muhammed bir resuldür ve İslam şeriatı da son ve geçerli sayılan tek şeriattır.[50][54] Bunun yanı sıra bazı İslam alimleri, bazı peygamberleri ülü’l azm, yani kelime anlamıyla sabırlı, gayretli ve kararlı kimseler olarak sınıflandırmışlardır. Bu peygamberler, inanca göre diğer peygamberlere nazaran daha fazla sıkıntılı, zorluklu ve çileli hayatlar yaşamışlardır.[55] Kur’an‘da Ahkaf Suresi‘nin 35. ayetinden yola çıkarak İslam alimleri, bu peygamberlerin Hz.Nuh, Hz.İbrahim, Hz.Musa, Hz.İsa ve Hz.Muhammed olduklarını söylemişlerdir.[56]
Hz.Muhammed
Hz.Muhammed bin Abdullah,[57][58] İslam’a göre son peygamberdir ve kendine Allah tarafından Kur’an‘ın vahyedildiğine inanılır.[57] Resul bir peygamber[57] olarak ortaya koyduğu şeriat, Müslümanlar tarafından uymakla yükümlü olduklarına inanılan son şeriat sayılır. Mekke‘de 570 ya da 571 yılında doğmuş, 610 yılında Mekke’ye 5 km uzaklıkta olan Hira Mağarası‘nda ilk vahyi almış, Mekkelilerce hakaretlere ve şiddetlere maruz kalmış, bunun için de 622’de Medine‘ye göç etmiş, aralıklarla Mekkeli paganlarla savaşmış, 630’da Mekke’yi fethetmiş ve 632’de, Veda Hutbesi‘nden sonra Medine‘de ölmüştür.
İslam inancında diğer din mensuplarının, önceki peygamberlerin getirdiği dini tahrif etmelerinden dolayı Muhammed’in Allah tarafından aynı mesajın bazı tamamlayıcı değişikliklerle ve mükemmel bir din olarak yeniden gönderildiğine inanılır. Müslümanlar tarafından Muhammed, son peygamber veya ahir zaman peygamberi olarak tanımlanır:
Muhammed yalnızca bir elçi ve peygamberlerin sonuncusudur. (Ahzâb Suresi: 40)
Hz.Muhammed’in söz ve fiilleri (hadis ve sünnet), Kur’an’ın yanında ikinci derecede kaynak kabul edilir ve İslam hukukunun iki temel kaynağından biri sayılır.[59][60]
Kaynaklara göre yaklaşık MS 570 civarında Arabistan‘ın Mekke şehrinde, o zamanlar ticaret, bilim, sanat ve kültür merkezlerinin çok uzağında olan, dünyanın geri kalmış bir yerinde doğan Hz.Muhammed, hayatının ilk yıllarında hem öksüz hem yetim kalınca, amcası Ebu Talib‘in koruması ve gözetimi altında büyüdü. 25 yaşında, Mekke’nin zengin ve dul kadınlarından biri olan Hatice isminde birisiyle evlendi. Kırk yaşında, düzenli olarak bazı geceler inzivaya çekildiği Hira Mağarası‘nda iken, Cebrail‘in kendine gelerek Allah‘ın ilk vahyini ilettiğini duyurdu. Aldığını söylediği vahiylerle birlikte üç yıl sonra, “tevhit” inancını açıkça ilan ederek insanları, İslam inancına göre diğer peygamberlerin de daha önceden öğrettiği şekilde İslam’a davet etmeye başladı. İslami kaynaklar, okuma ve yazmasının olmadığını söylerler.
Başlarda Hz.Muhammed kendine az sayıda destekçi buldu ve kimi Mekkeli kabilelerin ve hatta akrabalarının düşmanlıklarıyla karşı karşıya kaldı. Kendisine ve kendi inancını benimseyenlere yapılan eziyetten kaçmak için ilk önce bazı Müslümanları 615 yılında Habeşistan‘a gönderdi, ardından 622’de destekçileriyle birlikte Medine‘ye göç etti. Hicret adı verilen bu olay, daha sonradan Hicrî takvim olarak da bilinen İslami takvimin başlangıcı kabul edildi.
Medine’ye geldiğinde Hz.Muhammed, Medine Sözleşmesi ile birlikte kabileleri tek bir çatı altında topladı, bir devlet sistemi oluşturdu ve İslam’ı buradan yaymaya devam etti. Mekkeli kabileler ile aralıklarla sekiz yıl süren çatışmaların ardından, büyük bir Müslüman ordusu kurarak 630’da kansız bir şekilde Mekke’nin kontrolünü eline geçirdi. Ayrıca yaşamının son dönemlerinde Habeşistan Krallığı, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, Mısır, Çin ve Sasani İmparatorluğu başta olmak üzere birçok devletin hükümdarlarına elçiler aracılığıyla İslam’a davet mektupları gönderdi. Hz.Muhammed 632’de Medine’de öldüğünde, Arap Yarımadası‘nın tamamını fethetmiş ve bölgenin yine neredeyse tamamı İslam’ı benimsemişti.
Kutsal metinler
Müslümanlar, Allah’ın peygamberleri aracılığıyla içinde doğru yolu, iyiliği ve kurtuluşu gösteren ayetler ve sözler bulunduğuna inandıkları dini metinlere inanırlar. Bunlar Adem, Şit, İdris ve İbrahim‘in sahifeleri (suhuf) ile Musa, Davud, İsa ve Hz.Muhammed’in Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an ismi verilen kutsal kitaplardır.
Kur’an
Kur’an, İslam peygamberi Hz.Muhammed‘e Allah tarafından melek Cebrail Aleyhisselam aracılığıyla gönderildiğine inanılan kutsal kitaptır.[63][64] Müslümanlar, “Hiç şüphe yok ki, bu kitabı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. (Hicr: 9)” ayetine dayanarak Kur’an’ın orijinal olduğuna, değiştirilmediğine inanırlar.[65]
İslam’a göre, Allah‘ın son elçisi olarak seçtiği Hz.Muhammed‘e 22 yılda vahiyle bildirilen Kur’an, Allah’ın son sözünü ve iradesini içerir. İçinde, Allah’ın isteklerini ve emirlerini dünyaya bildiren ayetler vardır. Arapça bir sözcük olan Kur’an, “okumak, ezbere okumak” anlamlarına gelir.[66] Müslümanlara göre Kur’an, Allah’ın insanoğluna göndermiş olduğu harfi harfine sözüdür.[67]
İslam geleneğine göre Hz.Muhammed, bir gece Mekke‘ye yukarıdan bakan Hira Mağarası‘nda tefekküre dalmış iken, Cebrail Aleyhisselam ona görünüp onu peygamberliğe davet etti ve “Oku!” dedi. Bunu, Kur’an’ın ilk vahyi olan, Alak Suresi‘nin ilk beş ayeti izledi. Kur’an’ın tamamı, uzun bir dönem boyunca Hz.Muhammed’e indirildi; bu yüzden kademeli olarak başkalarına okuyabildi. Çoğunu Hz.Muhammed’in vecit halindeyken aldığı vahiyler, 610’da gelmeye başladı ve 22 yıl sürdü. Başlangıçta Hz.Muhammed, bu vahiyleri ezberledi ve sözlü olarak aktardı. Sonrasında takipçileri bunları ezberledi. Fakat sonunda vahiyler, Hz.Muhammed’in kendi izni ve kontrolü dahilinde, bazen Hz.Muhammed’in katipleri tarafından, bazen de takipçileri tarafından yazıya geçirildi.[67]