20. asrın ilk yıllarında siyasette yıkımın eşiğinde bir devlet, sosyal hayatta savaşlarla perişan olmuş bir millet, coğrafyada bin bir parçaya bölünmüş bir ümmet ve akidede maddeciliğin sert darbelerine maruz kalan bir maneviyat… Said Nursi Hz. böyle bir dönemin âlimiydi. Tüm bu açmazların çözümünü en temel tanımıyla geleneksel ilimlerle modern fen ilimlerini birleştirmekte görmüştü. Bu eğitimi verecek olan üniversite tipi okullara da Medresetü’z–Zehra adını vermişti. Bununla birlikte Said Nursi Hz. en büyük çalışması olan Risale-i Nur Külliyatı’nda Kur’an-ı Kerim’in çağlar ötesi mesajını, güncel problemlere rehber olacak mahiyette tefsir etmişti.
Özellikle imanın mum gibi eridiği bir dönemde ümmetin yükünü sırtlanan bu âlim, ilim adı altında yayılan maddeciliğe mantık ve akıl çerçevesinde cevaplar vererek nicelerinin imanını kurtarmasına vesile olmuştur.
Said Nursi Hz. tesirli bir hayatının arka yüzündeyse hapisler, sürgünler, mahkemeler vardı. Kendi yaşamı gibi ümmet coğrafyası da dört bir yandan yangın yeriydi. Lakin o yine de dur durak bilmeden çalıştı, pes etmedi, benim ne faydam olur demeden tek başına da olsa gücünün sonuna kadar gayret etti.
Said Nursi Hz.’nin bu yazıya konu olan Şeyh Sanan tepesindeki Rus polisle yaptığı konuşma onun bu gücü nereden aldığının göstergesidir. Sünûhat adlı eserinde ‘Bir Hikâye’ adıyla anlattığı bu hikâyede ufuk ne kadar karanlık olursa olsun ümitvâr olabilen bir tevekkül ehlini dinleyeceğiz.
Umut Kaşifi
Eteklerinde şehrin uzandığı Şeyh Sanan tepesinde bir gün, omuzlarında âlemin yükünü taşıyan bir meftun oturuyordu. Sürgünlerle katman, mahkemelerle harman bir hayatın sahibi olan bu tutkun, âlemin selametinin umudunu taşıyordu. Geçmişte vuku bulmuş, hâlen de devam edegelen nice hazin olaydan çok, gelecekteki müstakbel muvaffakiyetleri yüreğinde barındırıyordu. Mümin, kâfir herkes derin bir korkunun ve ümitsizliğin girdabında savrulurken o, sonsuzluğa duçar olan ruhu gibi tükenmez bir ümidi besliyordu. Bu hâliyle bile kendisine verilen lakabı zerresine kadar hak ettiğini gösteriyordu zamanının benzersizi olan Said Nursi, namıdiğer Bediüzzaman Hz.
Takvimler 1910 yılına işaret ettiği zamanlarda, 31 Mart olaylarının akabindeki yargılanma silsileleri sonrasında beraatını alan âlim, Van’a gitmek üzere yola çıkmıştı. Güzergâhı gereği o sıralarda Rus işgali altında olan Tiflis şehrine uğramış, şehrin merkezine konumlanmış olan Şeyh Sanan tepesinde soluklanmıştı. An sonra ki bir Rus polis ona doğru yaklaştı; nereye baktığını, ne gördüğünü, nasıl düşündüğünü ve niçin güldüğünü anlamaya çalıştı. Zira karşısındaki bu zayıf bedenli, ince çehreli adam bir Müslümandı, vakıa ki o vakitler Müslümanların ayaklarının altı ateş yeri, istikametleri ise derin bir uçurum idi. Peki, hâl böyleyken bu adam nasıl oluyordu da kâinata tebessüm ile bakabiliyordu? Belki merakından, belki kıskançlığından, belki de alay etmek için biraz daha yaklaştı, bu işin sebeb-i hikmetini öğrenmeye kararlıydı.
O sırada hazret tefekkürdedir “Geçmiş zamanın derinliklerinden gelen, varlık alanına uğrayıp geleceğin güzelliklerine doğru yürüyen bir mahlûk olan insanın bu büyük yolculuk sırasında geçtiği kâinat durağı, onun sadece maddi boyutunu teşkil etmektedir. Bu maddi boyutunun hünerleri dahi çeşit çeşittir. İnsan ki bu kâinatın derin manalarını, gizli hikmetlerini çözebilecek bir yaratılıştadır ve bu kâinatın da muhatabıdır.” Tefekkürünün devamında kalbinde nicedir yer eden o büyük arzu, aklında da yer eder “Medresenin kadim din ilimleriyle, dârülfünunun fenni ilimlerini beraber yürütecek olan Medresetü’z-Zehra’mı şu ilerideki alana yapacağım Allah’ın izniyle. Buradaki talebelerin yanında yakın şehirlerden de talebeler gelecektir…”
Fakat o sırada hemen başında dikilen bir polis memurunun sorusu düşüncelerini böldü “Niye böyle dikkatle bakıyorsun?” Hazret gözlerini kırpıştırdı, derin derin nefes alıp verdi. Muhatabından yana dönerek sekinetle yanıtladı “Medresemin planını yapıyorum.” Rus polisin bu mütefekkire olan ilgisi daha da artmıştı, onu tanımak istiyordu “Sen nerelisin?”
“Bitlisliyim.” Bu yanıt üzerine gülen polis onun şehirleri karıştıran bir meczup olduğuna kanaat getirerek “Ama burası Tiflis’tir.” Hazret gözlerini kapadı, içtenlikle gülümsedi ve “Bitlis ve Tiflis birbirlerinin kardeşidir.” diye yanıtladı. O, Âlem-i İslâm olan her yerin hakikatteki bağlarına vurgu yapıyordu lakin muhatabı bunu anlayamamış olacak ki şöyle sordu “Bu da ne demek?”
O anda kalbinde doğup aklında yeşeren o büyük hayalini diliyle zikretti: “Asya’da İslâm âleminde üç nur dönemi arka arkaya ortaya çıkıyor fakat bu durum sizde üç karanlık dönemin ortaya çıkması demektir. Zulüm perdesi yırtılacak, ben de o nurlu zamanda buraya gelecek ve hayal ettiğim medresemi yapacağım.” Bunu duyan Rus polis bir kahkaha attı ve alaylı bir tonda “Heyhat! Şaşarım senin bu ümidine!” Bu hitabına mukabil çehresinde ve tavrında zerre değişim olmayan Said Nursi “Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devam edeceğine bir ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir aydınlığı vardır…”
Memur bu kez ciddi bir tavır takındı, karşısındaki zatın sözlerinde ne kadar kati olduğunu anlamıştı. Dilinden dökülenler bir meczubun sözlerine benzemiyordu. Müslümanların o zamandaki hâlini çok iyi bildiği için haklı olarak şu gerçeği hatırlattı “Ama İslâm âlemi parçalanmış bir hâlde…” Bir nevi “Kan gövdeyi götürmüşken sen nasıl bu kadar ümitvâr olabiliyorsun?” demek istiyordu. Hazretin bu hakikate cevabı gerçek bir ümitvârın kelâmıydı “İslâm coğrafyalarının her biri önemli eğitimlere girmiş durumda. Mesela Hindistan ki o, İslâm’ın yetenekli bir çocuğudur, bir nevi İngiliz orta mektebinde eğitimdedir. Mısır, İslâm’ın zeki bir oğludur, o da İngiliz siyasal mektebinde ders almaktadır. Kafkaslar ve Türkistan, İslâm’ın yiğit evlatlarıdır ve Rus askeri mektebinde talim etmektedir. Diğerleri de böyle farklı mekteplerde eğitimdelerdir. Bu asil evlatlar diplomalarını aldıktan sonra her biri bir kıtanın başına geçecek ve âdil babaları olan İslâmiyet’in bayrağını mükemmelliklerin ufuklarında dalgalandırmakla, ezeli kaderin nazarında insan türünde bulunan ezeli hikmetin sırrını ilan edecektir…”
Rus polis, bitiminden sonra birkaç dakika boyunca bu kelâmın derinliği boyunca daldı, daldı… Belki anlamadı, belki yanlış anladı, belki de anladı da anlamak istemedi. Hatta bu mütefekkirin yanına gelip merakla soru sorduğuna pişman oldu. Söylediği şeyler asla bir meczubun dilinden damlayamazdı ki öyle bile olsa İslâm’ın meczubu dahi bin bir akıllıdan evla olsa gerekti. Bu nedenle polis, konuşan bu adamın engin bir feylesof, çok derin bir mütefekkir olduğunu zannetmeliydi. Ona göre gerçeklerin sınırında, ufukların ta ötesini rengârenk boyayanlar ancak çok düşünen, hayal gücü yüksek feylesoflar takımı olabilirdi.
Umudun nice ufukların karanlığına gömüldüğü, yüksek tepelerin ardında saklandığı, zulmün göbeğinde ateş çemberine alındığı bir zamanda, ezeli galibiyeti daha gelmeden karşılamak, hayal gücü yüksek olanın marifeti değildir. Bu ancak ve ancak istikbalde İslâm’ın galebesinin sözünü veren Allah-u Teâlâ’ya iman edenlerin marifetidir.
Bu imanın tohumunun atıldığı kalplerden ümitsizlik arkasına bakmadan kaçar, gider. Bu imanın filiz verdiği şehirlerde zulmün ateşleri küçülür, söner. Bu imanın dal budak saldığı kıtalarda fitnenin köprüleri yıkılır, çöker. Bunu çok iyi bilen o bedi âlim, âna ve mekâna mahkûm olmayarak yangın yerinden mis kokuları alabiliyordu. Said Nursi Hz. bizlere de aynı kokuları tattırmak için keşfettiği bu umudu takdim ediyordu:
Ümitvâr olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâm’ın sadası olacaktır.
Sarılmış dört başlı yılan ile dört bir taraftan.
Âlemin içine nüfus eden merhametsiz bir talan,
Selâmet nerededir? Görülmüyor ufuktan.
Zamanının dışından umut veren Bediüzzaman.
Kaynakça
- Nursi, S. (1977). Sünûhat. İstanbul: Sözler Yayınevi.
- Nursi, S. (2004). Tarihçe-i Hayat. İstanbul: Sözler Neşriyat.
- Risale Haber. (2011). Bediüzzaman’la yaşayan bir mekân, Tiflis. Erişim adresi https://www.risalehaber.com/bediuzzamanla-yasayan-bir-mekan-tiflis-128360h.htm
- İslam ve İhsan. (2022). Said Nursi Hazretleri Kimdir? Erişim adresi https://www.islamveihsan.com/said-nursi-hazretleri-kimdir.html
- Yıldırım, M.E. (27.12.2022). Bir Umut Muallimi Olarak Hz. Ya’kub – Siyer TV [Video] https://www.youtube.com/watch?v=Sqc9oFlIsz8