Ünlü ressamlar denildiğinde, hiç şüphesiz akla gelen ilk isimlerden biridir Vincent van Gogh. Bu yazıdan van Gogh kimdir detaylarıyla öğrenebilirsiniz.
Yalnız, mutsuz ve melankolik ünlü isimlerden bir tanesi o! Gerçi sanat ve edebiyat dünyasının kaç tane önemli şahsiyeti mutlu mesut, sıradan denilebilecek hayatlar sürdürmüş ki? Alkol bağımlısı, sert bir babanın elinde büyüyüp, hayatı boyunca hala kırıklıklarıyla karşılaşan Dostoyevski mi, yoksa yine kötü bir babayla ilk sınavını verip, en önemli duyusunu kaybederek sağır olan Beethoven mı? Veya babasına duyduğu nefret yüzünden kendisini bir hamamböceğinden farksız gören Franz Kafka mı?
Sonuçta; zorluklarla dolu hayatlar yaşayıp, acılarından beslenerek ortaya muazzam eserler çıkartan bir sürü isim var değil mi? İşte Van Gogh da onlardan bir tanesi. Ama henüz büyük ressamın yaşadıklarını bilmediğiniz için lafı daha fazla uzatmıyor ve yorumunuzu Vincent van Gogh kimdir sorusunu detaylı olarak cevaplayacağımız yazıdan sonra yapmanızı öneriyorum.
İçindekiler
Vincent van Gogh Kimdir? Kısaca Bilgi
Hollandalı art izlenimci ressam, ilk hayal kırıklığını henüz küçük bir çocukken gönderildiği yatılı okulda yaşamış Vincent van Gogh! Kendini yapayalnız hisseden çocuk, ne kadar uğraşsa da hem dindar hem de katı kuralları olan anne-babasını eve geri dönmeye ikna edememiş. Bu yalnızlıktan derinden etkilenen Van Gogh, ikinci büyük üzüntüsünü aşık olduğu kız, evlilik teklifini geri çevirdiğinde yaşamış. Depresyona girip içine kapanan genç, devayı dinde bulmaya çalışmış ama bu kez de işinden olmuş.
Babası gibi rahip olmak istemesine rağmen girdiği sınavların hiçbirinde başarılı olamamış ve yolunu kaybetmiş bir şekilde oradan oraya savrulmuş. Pek çok yer gezen, zaman zaman akrabalarının zaman zaman ailesinin yanında kalan Van Gogh, uzun süre kötü şartlar altında yaşamış. Alkol ve sigara kullanımı arttırması ile hem fiziksel hem de zihinsel sağlığı bozulmuş. Onu hiçbir zaman bırakmayan tek yoldaşı ise kardeşi Theo olmuş.
Sonuçta; 37 yaşındayken kendini göğsünden vurarak intihar eden Vincent van Gogh, Salvador Dali ve Leonardo da Vinci gibi dünyaca ünlü ressamlar arasında yer alan bir isim. Manzara, natürmort otoportre ve portre tarzında eserler veren isim, canlı renkleri ve kendine has fırça darbeleriyle modern sanatın temellerini atmış sayılmaktadır. Gelin, etkileyici hayat hikayesi, deliliği, dahiliği ve melankolik çalışmalarıyla Vincent van Gogh kimdir sorusunu, öldükten sonra ünlü olan ismin hayat hikayesini inceleyerek cevaplayalım.
Vincent Van Gogh Hayatı
30 Mart 1853’te Hollanda’da dünyaya gelmiş Vincent Willem van Gogh. Kuzey Brabant’ta Groot-Zundert isimli şehirde rahip Theodorus van Gogh ile Anna Cornelia Carbentus’un yaşayan ilk çocukları olarak doğan Vincent’in kendisinden sonra bir erkek, 3 tane de kız kardeşi olmuş. Kendisinden bir sene önce ölen ağabeyi ile büyükbabasının ismini alan Vincent Willem, hem otoriter hem de saygınlığa fazlasıyla önem veren bir anne ve rahip bir baba ile büyümüş.
Ailesinde hem din adamları hem de sanat simsarları bulunan Vincent van Gogh’un zengin bir aileden gelen annesi ile bir rahibin oğlu olan babası 1851 yılında evlenip, Zundert’e taşınmış. Babasının maaşı çok yüksek olmasa da kilise; ailenin rahat bir yaşam sürmesi için yeteri kadar imkan tanıyormuş. At, at arabası, aşçı, ev, bahçıvan ve hizmetçileri olan aile, üst sınıf ile orta sınıf arasında bir yaşam sürmekteymiş.
Vincent van Gogh Büyükbabası;
Ailesinin de etkisiyle ciddi ve saygılı bir çocuk olan Vincent van Gogh, ilk eğitimini evde annesi ve mürebbiyesinden almış. Daha sonra 1960 yılında köy okuluna girmiş. 4 sene buradaki okula devam etmesinin ardından ise onu mutsuz bir çocuk haline getirecek Zevenbergen’deki yatılı okula gönderilmiş. Burada kendini çok yalnız hisseden Van Gogh, eve geri dönmek istemiş. Ancak ailesi bunun yerine 13 yaşındaki çocuğu Tilburg’da bulunan yatılı bir okula kayıt ettirmiş. 1868’in Mart ayında okulu yarıda bırakarak eve geri dönen Vang Gogh, daha sonra bu yılları “kasvetli, soğuk ve sıkıcı” diyerek tarif edecekmiş.
15 yaşına geldiğinde eve geri dönen Van Gogh, çocukluğunda resme ilgi duyup bazı çalışmalar yapsa da bu çalışmaları fazla kayda değer olmamış. Babasının yönlendirmesiyle sanat simsarlığı yapmaya başlayan genç, 16 yaşındayken Goupil galerilerinde çalışmaya başlamış. İlk önce Lahey şubesinde çalışmaya başlayan Van Gogh, daha sonra Londra’ya ve Paris’e geçmiş. Londra’da 20 yaşındayken hayatının belki de tek mutlu dönemini yaşayan melankolik kişilik, işindeki başarısı sayesinde gayet iyi miktarda para kazanıyormuş. Ancak mutluluğu çok uzun sürmemiş.
Vincent van Gogh ve En Büyük Destekçisi Kardeşi Theo;
Çünkü ev sahibinin kızı Eugénie Loyer’e aşık olan Van Gogh, genç kızın başkasıyla nişanlandığını duyduğunda büyük bir hayal kırıklığı yaşamış. Ardından Paris’teki şubeye geçse de giderek daha çok içine kapandığı ve dini konuların üzerine haddinden fazla düştüğü için işten çıkartılmış. 1876 yılında yeni bir başlangıç yapmak için Londra’ya gitmiş ve küçük bir kasabada gönüllü öğretmenlik yapmaya başlamış. Bir müddet sonra öğretmenliği bırakmış ve din adamı olmaya karar vermiş. Bu dönemlerde bir nevi keşiş hayatı yaşayan Van Gogh, sürekli İncil okuyor ve kutsal kitabı farklı dillere çevirme işiyle uğraşıyormuş.
Rahip olmak isteyen oğullarını destekleyen ailesi, onu tanınmış bir din bilgini olan amcasının yanına Amsterdam’a göndermiş. Buradaki üniversitenin teoloji sınavına hazırlanan Van Gogh, tüm çabalarına rağmen sınavda başarılı olamamış. Amcasının evinden ayrıldıktan sonra bir Protestan misyoner okulunda 3 aylık kursa katılsa da burada da aynı olumsuz sonuçla karşılaşmış.
1879’da Belçika, Borinage’de bir madenci bölgesinde misyoner olarak çalışmaya başlayan Van Gogh, kaldığı küçük daireyi evsiz birine vererek, samanların üzerinde uyuyacağı kulübeye taşınmış. Ancak kötü yaşam koşullarının rahiplik mesleğinin saygınlığına zarar verdiği gerekçesiyle buradaki işinden de kovulmuş. Elini attığı her işte, her yerde hayal kırıklığıyla karşılaşan Van Gogh, ailesi için de utanç kaynağıymış. Hatta babası bu dönemlerde oğlunun tımarhaneye yatırılması gerektiğini savunuyormuş.
Vincent van Gogh Theo’ya Yolladığı Mektuplardan Bir Tanesi;
1880’de Cuesmes’e geri dönen mutsuz adam, burada sürekli mektuplaştığı kardeşi Theo’nun da etkisiyle resimle gerçekten ilgilenmeye başlamış. İnsan figürleri ve manzaralar çizmeye başlayan Van Gogh, Willem Roelofs isimli ressam ve girdiği bir resim okulu ile teknikleri öğrenerek kendini geliştirmiş. 1881’de Etten’e dönen çiçeği burnunda ressam, ailesi ile birlikte yaşamaya başlamış. Bir yandan çalışmalarına devam ederken, bir diğer yandan da yeni dul kalmış kuzeni ile yakınlaşmaya başlamış.
Kendisinden 7 yaş büyük Cornelia ile uzun yürüyüşlere çıkan Van Gogh, ona aşık olmuş ve evlenme teklifi etmiş. Fakat yine hüsrana uğramış. Çünkü Cornelia bu teklifi sert bir tepkiyle geri çevirmiş. Ardından Van Gogh hem resimlerini satmak hem de kuzeni Anton Mauve gibi başarılı bir ressam olabilmek için Lahey’e gitmiş. Mauve’den tavsiye alan Van Gogh, ailesinin yanına dönerek burada Mauve’nin önerilerini dikkate alarak çalışmaya koyulmuş.
Yakın Arkadaşı Paul Gauguin;
Kuzenine ettiği evlilik teklifini yenileyen ressam, Kee Caroline’nin babası Johannes Stricker, Van Gogh’un kendisine bile bakmaktan aciz olduğunu öne sürerek bu birleşmeye şiddetle karşı çıkmış. Mutsuzlukla resme geri dönen adam, ikinci dereceden kuzeni Mauve’nin öğrencisi olarak bir süre onun yanında kalmış. Ardından Mauve’den aldığı borç parayla küçük bir stüdyo açmış. Ancak Mauve ile düşünceleri ters düştüğünden onunla sık sık tartışıyormuş. Bu dönemlerde belsoğukluğu hastalığı yüzünden birkaç hafta hastanede yatan Van Gogh, çıktıktan sonra resim çalışmalarına devam etmiş.
Yağlıboya ile çalışmayı seven Van Gogh ile Mauve’nin arası bir süre sonra iyice açılmış. Ki bu durum, Van Gogh’un alkolik bir fahişe olan Clasina Maria Sien Hoornik ve küçük kızı ile birlikte yaşamasından kaynaklanıyormuş. Sien’le 1882’nin Ocak ayında tanışan Van Gogh, yaklaşık 2 sene boyunca onunla yaşamış. Tanıştıklarında 5 yaşında bir kızı olan Sien, aynı zamanda hamileymiş ve kısa süre sonra Willem adını verdiği bir erkek çocuk doğurmuş. Van Gogh’un babası, oğlunun iki çocuğu olan bir fahişeyle yaşadığını öğrenince duruma çok sinirlenmiş ve ressama onları terk etmesini söylemiş. İlk başta babasına karşı çıkan Van Gogh, daha sonra büyük ihtimalle onların sorumluluğunu alamayacağını düşünerek Sien ile çocuklarını terk etmiş.
Van Gogh’un Annesi: Anna Carbentus van Gogh;
Nuenen’e taşınmış olan ailesinin yanına giden Van Gogh, burada resim çalışmalarına devam ederken, kendisinden 10 yaş büyük komşu kızı Margot Begemann ile yakınlaşmış. Evlenmek isteseler bile ailelerin karşı çıkması sonucunda bu birleşme gerçekleşmemiş. 1885 yılında babasını kaybeden Van Gogh, burada kaldığı 2 yıl boyunca 200 yağlıboya resim yapmış. Ancak çalışmalarında daha sonra onun tarzını oluşturacak canlı renkler yokmuş. Tablolarında daha çok toprak tonları ve soluk renkler hakimmiş.
Bir sanat simsarı olan kardeşi Theo ile sürekli mektuplaşan Van Gogh, onun desteğiyle yavaş yavaş ismini duyurmaya başlamış. Patates Yiyenler isimli ilk önemli eseriyle birlikte birkaç çalışması daha, 1885 yılının Ağustos ayında Lahey’de bir sanat galerisinde sergilenmiş. Birkaç ay sonra Anvers’e taşınmış ve bu dönemlerde sağlıksız şartlarda yaşamış. Çünkü kardeşinin ona yolladığı bütün parayı resim malzemelerine ve modellerine harcıyormuş. Yalnızca açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek alıyor, öğünlerini ekmek, sigara, kahve üçlüsü oluşturuyormuş.
Rhone Üzerinde Yıldızlı Bir Gece İsimli Çalışması;
Bir sene sonra kardeşi Theo’nun Paris’te bulunan lüks dairesine taşınan Van Gogh, burada olduğu dönemlerde Emile Bernard, Louis Anquentin ve Paul Gauguin ile tanışmış ve Paris’te kaldığı iki yıl boyunca 200’en fazla resim yapmış. İçki ve sigara kullanımı yüzünden sağlığı kötüleşen ressam, 1888’de Arles’e yerleşmiş. Ve burada kaldığı dönem, hayatında en çok eser verdiği dönemlerden biri olmuş. Onlarca yağlıboya, karakalem ve suluboya çalışması yapan Van Gogh, yakın arkadaşı Gauguin’in kendisinin yanına gelmesini beklerken Van Gogh’un Sandalyesi ile Gauguin’in Sandalyesi isimli çalışmalarını yapmış.
Beraber çalışmalar yapan ikilinin arası Gauguin’in küstahlığı yüzünden zamanla açılmaya başlamış. Ve sonunda Van Gogh’un kulağını kesmesi ile sonuçlanacak tartışma yaşanmış. Olayla ilgili farklı yorumlar bulunmakla birlikte, genel inanış ikilinin Van Gogh’un Gauguin’in üzerine elinde ustura ile yürümesi ve ardından geçirdiği sinir krizi sonucu duyduğu sesleri susturabilmek için kulağını kestiği yönündedir. Ertesi sabah yatağında bilinçsiz bir şekilde yatarken bulunan ressam, hemen hastaneye kaldırılmış ancak aradan çok zaman geçtiği için kulak yerine dikilememiş.
Kafe Terasta Gece isimli Ünlü Eseri;
Bu konudaki yaygın inanışlardan bir diğeri de kulağını değil de kulak memesini kesmesiymiş. 23 Aralık’ta geçirdiği sinir krizi sonucu sağ kulak memesini kesen ressam, bunu bir kağıda sararak kasabanın genelevindeki Rachel isimli fahişeye vermiş. Rachel de polisi aramış ve Van Gogh’un hastaneye yatırılmasını sağlamış. Hastanede genel deliriyum ile akut mani teşhisi koyulan ressamın yanına gelen Theo, kardeşini teskin etmiş. Ama Van Gogh, tedavisinin ilk günlerinde Gauguin’i görmek istemiş. Bunun üzerine Gauguin, olayla ilgilenen polise “bu adamın beni görmesi onun için ölümcül olabilir” diyerek Arles’ten uzaklaşmış ve Van Gogh ile bir daha yüz yüze görüşmemiş.
Bir süre hastanede kaldıktan sonra Sarı Ev’e geri dönen ressamın evi, onun hakkında kızıl saçlı deli diyen kasaba sakinlerinin şikayeti üzerine kapatılmış. Kendisini tedavi eden Doktor Felix Rey’e ait olan odalardan birine taşınan ressam, burada birkaç ay kaldıktan sonra kendi isteğiyle bir akıl hastanesine yatmış. Bir tanesini atölye olarak kullandığı iki parmaklıklı hücresi olan Van Gogh, akıl hastanesindeyken de resim yapmaya devam etmiş. Alpilles Önünde Zeytin Ağaçları, Selviler 1889, Gece Provence’da Köy Yolu gibi eserlerini akıl hastanesindeyken vermiş.
Vincent van Gogh Mezarı;
1890 yılında hastaneden ayrılan dahi, hem Theo’ya hem de amatör bir ressam ve doktor olan Paul Gachet’in yakınlarına taşınmış. Yaşamının son haftalarında Dr. Gachet’in Portresi ile birlikte birkaç çalışma daha yapan ressam, 27 Temmuz 1890’da 37 yaşındayken kendini göğsünden vurarak intihar etmiş. Olaydan saatler sonra hayatını kaybeden Van Gogh, 29 Temmuz 1890’da sabahın ilk saatlerinde kaptığı enfeksiyon nedeniyle hayata veda etmiş. Ve Theo, kardeşinin son sözlerinin “keder sonsuza kadar sürecek” olduğunu söylemiş. 30 Temmuz’da Auvers-sur-Oise’de bulunan belediye mezarlığına gömülen Van Gogh’dan 1 yıl sonra kardeşi Theo da ölmüş ve 1914 yılında Utrecht’teki mezarından çıkartılarak ressam ağabeyinin yanına gömülmüş.
Sonuçta; Van Gogh, Pablo Picasso, Frida Kahlo gibi yaşıyorken ünlü olamasa bile ölümünden sonra sanat tarihindeki en önemli ressamlardan biri olarak anılmıştır. Ortalama on yıl kadar süre içerisinde 860 yağlıboya tabloyla birlikte 2000’i aşkın resim ve çizim çalışması yapan Van Gogh, tıpkı Salvador Dali gibi dahi olarak anılmaktadır. Ve oradan oraya savrularak geçirdiği 37 yıllık ömrünü, zihinsel hastalığı ve yaşadıkları yüzünden bir altıpatlar aracılığıyla kendi elleriyle sona erdirmiştir.
Vincent van Gogh Sözleri
Ünlü ressam hakkındaki bilgilerin büyük çoğunluğu kardeşi Theo’ya yazdığı yüzlerce mektuptan edinilmiştir. Ve resimlerinin çoğundan anlaşılabilen melankolisini, yazdığı mektuplarda da yansıtmıştır. Bir dönem dine yönelse de sonrasında resme yoğunlaşmış olan Van Gogh’un aşağıdaki ünlü sözlerine baktığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Başta ailesi olmak üzere, karşılaştığı pek çok kişi yadırgamış Van Gogh’u. Kısacası; bir deli olarak görülen Van Gogh, hem aşkları hem arkadaşları hem de ailesi tarafından olduğu gibi kabul edilmemiş.
Küçük yaşta resme başlamasına rağmen, Picasso gibi genç yaşta başarılı olamamış ama hayatının son 10 yılında pek çok önemli eser vermiş Van Gogh.
Gerçekten de duygularını dinleyen, ruhunu yaptığı işe adayan bir insan olmuş ünlü ressam.
Tıpkı, yüzyıllar sonra anlaşılacağını söyleyen Friedrich Nietzsche gibi o da ileride haklı çıkacağı bu öngörüsünü yapmış.
Vincent van Gogh Eserleri
Vincent van Gogh, dünyanın en pahalı sanat tabloları arasında da yer alan çalışmalarının yanı sıra yüzlerce eser vermiş. Özellikle de zihinsel hastalığının iyiden iyiye arttığı hayatının son yıllarında üretkenliğini ortaya çıkartarak, çok sayıda çalışmaya imzasını atmış. İşte Vincent Willem van Gogh’un birkaç ünlü eseri:
The Potato Eaters – Patates Yiyenler (1885)
Van Gogh’un ilk önemli eseri olarak gösterilen Patates Yiyenler, 1885 yılında yapılmış. Kahve ve koyu yeşil tonların hakim olduğu çalışmada ressam, yoksul insanların zor yaşamlarını melankolik bir tarzla vurgulamış. O dönemlerde kullanılan teknik nedeniyle olumsuz eleştiri alan çalışma, daha sonra ekspresyonistleri etkilemiş, hatta Van Gogh daha sonra ortaya çıkacak ekspresyonizm akımının öncüsü sayılmıştır.
Starry Night – Yıldızlı Gece (1889)
Van Gogh’un en ünlü resmi olarak gösterilen Yıldızlı Gece isimli çalışma, pek çok şiire ve romana konu olmuştur. Ünlü ismin Saint-Remy’deki akıl hastanesindeyken yaptığı bu çalışma üzerine pek çok farklı yorum yapılmıştır. Kimilerine göre Van Gogh Yıldızlı Gece’yi, uyumadığı gecelerden birinde gökyüzüne bakarak, kimilerine göre ise sadece hayal gücünü kullanarak yapmış.
Portrait of Dr. Gachet – Dr. Gachet’in Portresi (1890)
Ölmeden önceki son aylarında tanıştığı ve hakkında “en az benim kadar hasta” dediği Dr. Paul Gachet’i resmettiği tablodur. Son zamanlarında sık sık görüştüğü doktorun, bunda başka 2 portresini daha yapmıştır.
Ayçiçekleri – Sunflowers (1888)
Van Gogh’un en çok bilinen eserlerinden bir diğeri de 1988 yılında yaptığı Ayçiçekleri’dir. Ve Van Gogh, bu çalışmasını yakında onu ziyarete gelecek Gauguin’i etkilemek ve odasını yapacağı tablolarıyla dekore etmek amacıyla yapmıştır.
Self Portrait With Bandaged Ear – Sargılı Kulaklı Otoportre (1889)
Yukarıda detaylı olarak bahsettiğimiz olayın ardından yapılmıştır. Van Gogh’un kulağını kestikten sonra yaptığı otoportresi, ressam öldükten sonra en ünlü çalışmalarından biri haline gelmiştir. Dahinin psikolojisi bu olaydan sonra hiçbir zaman tam olarak düzelmemiş ve zihinsel çöküşü onu 1 sene sonra intihara sürüklemiştir.
Evet, ünlü ismin hayat hikayesinden ünlü sözlerine eserlerinden hastalığına varana kadar hemen her şeyi hakkında konuştuk. Peki, tüm bu öğrendiklerinizden sonra Vincent van Gogh hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce de her delilikle dahilik arasında çok ince bir çizgi yok mu? Ya da her dahi birazcık deli değil mi?